18 Temmuz 2017 Salı

Henrik İbsen Oyunlarında Gerçekçi Tiyatro Öğeleri

Henrik İbsen Oyunlarında Gerçekçi Tiyatro Öğeleri

Kadir Yüksel

            19. Yüzyılın ikinci yarısında bütün sanatları etkisi altına alan, modern sanatın başlatıcısı sayılan gerçekçilik akımının tiyatrodaki en önemli temsilcilerinin başında geldiği söylenir Henrik İbsen’in. Tiyatro yazınında Pirandello’nun deyimiyle “Shakespeare’den sonraki en büyük oyun yazarı” olarak anılacaktır. Bernard Shaw ise İbsen’i Shakespeare ile karşılaştıracak ve İbsen’i öne çıkaracaktır. Bir başka kesim için ise “leşlerin üzerinde gezinen bir leş kargasıdır”. Özdemir Nutku Modern Tiyatro Akımları adlı yapıtında Henrik İbsen’in büyük bir yazar oluşunun en önemli göstergesi sayar bu iki uçlu yaklaşımı. “Onu sevmeyenlere olumsuz, sevenlere olumlu görünecek kadar kesin çizgilerini, kişiliğini elde etmiştir artık” (Nutku,1963; Sy.103) Tiyatro yazınında kendine özgü biçemini oluşturmuş, kendisinden sonra gelen tiyatro anlayışlarını etkilemiş olan İbsen’in oyunlarında gerçekçi tiyatro öğelerinin izini sürerek onun gerçekçilik anlayışındaki yerini, konumunu belirgin kılabiliriz.
            Tiyatroda Gerçekçilik Romantizme tepki olarak yeni bir biçim arayışıyla başlar. Oyun yazarlığında olduğu kadar sahneye koyuculukta, oyunculukta da yenilikler getiren bir akım olur. Yönetmenin ortaya çıkışıyla, oyunculukta belli yöntemlerin uygulanmasıyla, sahne üzerinde dördüncü duvar anlayışıyla, dekorda kostümde getirilen yeniliklerle gerçekçilik akımı tiyatroyu bütünsel anlamda etkilemiştir. Romantizmin yaşamdan kopuk, toplum sorunlarına karşı ilgisiz, yapay ve aşırı duygusal yapısına karşı çıkılmıştır. Günlük yaşamın gerçeklerine, insanın iç dünyasına, çevresiyle olan etkileşimine, savaşımına yönelmişler, akılcılığı ve bilimselliği öne çıkarmışlar, bunları süssüz, gerçeğe yakın, yapaylıktan uzak bir anlayışla sahneye taşımaya çalışmışlardır. Toplum sorunlarına daha eleştirel yaklaşmışlar, gerçeğin yansıtılmasına önem vermişlerdir. Çağın insanına seslenebilmenin yepyeni bir tiyatro anlayışıyla sağlanabileceğini söylemişlerdir.
            Gerçekçi sanat anlayışının, özelde gerçekçi tiyatro düşüncesinin giderek etkisini arttırmasının en büyük nedeni, özellikle Avrupa’da yaşanan bilimsel, sosyal, düşünsel gelişmelerdir. Felsefede Comte’un düşünce yapısının etki alanını genişletmesinin, Marks’ın düşüncelerinin giderek daha fazla tartışılmasının yanı sıra, psikolojide yaşanan gelişmeler, özellikle insanın gelişimine ilişkin Darwin’le başlayan “evrim” tartışmaları kıta Avrupa’sında büyük dönüşümleri de beraberinde getirmiştir. Psikolojide Freud’un insanın iç dünyasına ilişkin bulguları sarsıcıdır. “Çevresine yazgılı insan” düşüncesi yaygınlaşır. Sanayi devrimi, sınıfların keskin hatlarla belirmeye başlaması, ekonomideki ve teknolojideki buluşlar, hızlı gelişmeler çağın insanını daha hızlı değişmeye zorlamıştır. Teknolojik gelişmeler iş tezgâhlarını boşa çıkarmış, sanayinin büyümesi şehir yaşantısının gelişmesini sağlamış, yeni bir göç dalgası nüfus yapılarını değiştirmiştir. Çalışma koşulları çok ağırlaşmıştır. Ücretler düşüktür. Barınmadan eğitime pek çok ihtiyaç insanların yaşamını zorlaştırmaktadır. İşçi sınıfı kendisini oluşturmaya başlamış, sendikal haklar verilmiştir. Hem toplumsal anlamda, hem ülkeler arasında, hem de bireysel olarak ekonomik bunalımlar yaşanmaktadır. Bütün bu koşulların içerisinde sanatçılar, eleştirel tavırlarını sergilemişler ve sanatın bu gelişmeleri eskimiş sanat anlayışlarıyla dile getiremeyeceğini savunmuşlar, çağın insanının sorunlarını o çağın bilimsel yapısına uygun bir anlayışla sanata taşımaları gerektiğini söylemişlerdir.
            Henrik İbsen böylesi bir dönemin içinde ve bu dönemin anlayışından etkilenerek yazacaktır oyunlarını. Özellikle Zola’nın öncülüğünde Fransa’da gelişen karşı çıkış kısa sürede Avrupa’ya yayılacaktır. Zola, artık romantik kahramanlık öykülerinin, masalların seyirciyi ilgilendirmediğini, onlara gerçekleri anlatma zamanının geldiğini söyleyecektir. Sahne geçmiş zamanın süprüntülerinden temizlenmeli, deneysel ve bilimsel gerçek, olduğu gibi sergilenmelidir. “Dram, kaçınılmaz olarak modern ve gerçekçi olacaktır.” (Nutku,1963; Sy. 27) Bu anlayış daha sonra tiyatro sanatında yaşanan diğer gelişmelerle, yönetmen kavramıyla birleşecek ve yeni bir tiyatro anlayışı ortaya çıkacaktır.
            Zola’nın etkisiyle ortaya çıkan doğalcılık (Naturalizm) akımı pek çok gerçekçi yazarı bazı yönleriyle etkisi altında tuttuğu gibi İbsen’i de etkileyecektir. Fotoğraf gerçekliğiyle gerçeğin tam bir kopyasına ulaşma isteği doğalcılığı gerçekçilikten ayıran özelliklerden en önemlisidir. Gerçekçilik gerçeği olduğu gibi yansıtmak yerine gerçeği sanatın süzgecinden geçirip sadece göstermeyi seçecektir. İbsen’in Brand oyununda fotoğraf gerçekliğini kullandığını, ama görünen gerçeğin arkasındaki özü arayan kurgulamasıyla, olay dizisindeki, karakterlerindeki derinlikle doğalcılıktan uzaklaştığını da söyleyebiliriz. Özellikle ilk oyunlarında doğalcılığın etkilerini görebiliriz. Örneğin Peer Gynt oyunundaki betimlemeler doğalcılık izleri de taşımaktadır. Sonraki oyunlarında Hedda Gabler’de, Nora’da, Borkman’da, Solness’te, doğalcılıktan çok gerçekçi estetiğe yakınlaştığını söyleyebiliriz. Doğalcılığın çoğu zaman yüzeysel kalan yaklaşımının İbsen oyunları için düşünülemeyeceğini söyleyebiliriz. Gerek olay dizisinde, gerekse karakterlerinde yüzeysel değildir İbsen.  
            İskandinav edebiyatının gerçekçilik anlayışıyla birlikte parlamasında İbsen’in rolü çok büyüktür. G. Lukacs Avrupa Gerçekçiliği adlı yapıtında İbsen’in hem dramatik yoğunluk açısından, hem de biçimsel yönüyle zamanın Batı Avrupa dramından büyük ölçüde üstün olduğunu söyleyecektir. Hatta İbsen’den çok fazla etkilenen İskandinav yazarlarının da Avrupalı uğraşdaşlarından üstün olduğunun altını çizer. Kıta Avrupa’sında ilk yapısını oluşturan gerçekçi dramın Rus ve İskandinav yazarlarıyla yeni bir şafağı belirttiğini söyler. Strindberg’in İbsen’den aldığı anlayışı daha da ileri taşıdığı örneğini verecektir. (G.Lukacs, Çev: M.H.Doğan, 1977; Sy. 182)
            Gerçekçi tiyatronun öğelerine ve bu öğelerin İbsen oyunlarında yer alışlarına baktığımızda birkaç ana öğenin öne çıktığını söyleyebiliriz. “İyi kurulu oyun”, perspektif anlayışı, günlük yaşam gerçeklerinin ele alınışı, akılcılık ve bilimsel düşüncenin savunulması, insanın çevresiyle olan etkileşimi, karakterlerin idealize edilmemesi, toplumsal sorunların sahneye taşınması gerçekçiliğin İbsen oyunlarında öne çıkan özellikleridir.



            İyi Kurulu Oyun
            Gerçekçi tiyatro anlayışında biçimsel olarak en önemli özellik hiç kuşkusuz “iyi kurulu oyun” yapısıdır. İbsen neredeyse bütün oyunlarında bu temel yapıyı kullanacaktır. Scribe’in ortaya attığı, G. Freytag’ın formüle ettiği “iyi kurulu oyun” anlayışı İbsen’in ve ardından gelen gerçekçi yazarların bağlı oldukları bir anlayış olarak bugüne kadar geçerliliğini sürdürür. Serim bölümünün ardından gelen gelişen aksiyon ve doruk noktayı, düşen aksiyon ve çözüm bölümleri izleyecektir. Oyunların ilk perdesinde oyun kişilerini tanırız, birbirleriyle olan ilişkilerini görürüz. Yazar ilk perdede bize çatışmanın ipuçlarını verecek, ana çatışmanın içine çekecektir. İkinci perde olay dizisinin giderek geliştiği, aksiyonun giderek arttığı perdedir. Üçüncü perde de çatışma tam olarak ortaya çıkacak, doruk noktaya (kriz noktasına) ulaşılacaktır. Dördüncü perde, zorunlu sahnedir, gerilim düşmeye başlayacak yeni krizler eklenmeyecek, içine düşülen kötü durum çözüme doğru yönlendirilecektir. Beşinci perde hızla çözüme ulaşılan perdedir. (Şener, 1982; Sy. 164)
            İbsen’in beş perdelik oyunlarından biri olan Denizden Gelen Kadın’da “iyi kurulu oyun” yapısının özelliklerini bulabiliriz.  İlk perde tam anlamıyla bir serim bölümüdür, oyun kişilerini tanır, çatışmanın ipuçlarını alırız. Dr Wangel’in kızları ölmüş annelerinin doğum günü için verandayı süslemişlerdir. Dr. Wangel eşi öldükten sonra Ellida ile evlenmiştir. Arnhold davetli olarak yıllar sonra gelmiştir. Genç ressam Ballested’i ve heykeltıraş Lyngstrand’ı tanırız. Heykeltıraş genç bir gemi yolculuğunda geminin enkazı üzerinde beklerken kaptığı hastalıktan söz eder. Ellida’nın on yıl önce nişanlandığı gemici ile benzemektedir Lyngstrand’ın anlattıkları. İkinci perde yükselen aksiyonun perdesidir. Ellida ve Dr Wangel evliliklerini sorgulamaya başlayacaklardır. Üçüncü perde yükselen aksiyonun güçlendiği ve gerilimin arttığı perdedir. On yıl öncesinin nişanlısı, Yabancı geri gelecek ve Ellida’yı birlikte gitmeye davet edecektir. Aynı zamanda yükselen aksiyon sona erecek ve doruk noktasına ulaşılacaktır. Dördüncü perde, düşen aksiyonun zorunlu sahnesidir, aksiyonun düşüşü, yeni bir düğümün eklenmemesiyle çözüme doğru yol almaya başlar. Dr Wangel ve Ellida’nın evlilik ve geçmiş üzerine tartışmalarına Arnhold’da katılacaktır. Beşinci ve son perde çözüme ulaşılan perdedir. Ellida Yabancı’nın teklifini kabul etmek istemektedir. Dr Wangel, Ellida’yı seçiminde özgür bırakır. Geçmişinde özgürce davranamayan Ellida bu özgür kılınmanın etkisiyle Yabancı’yı seçmekten vazgeçecek ve Dr Wangel’le yaşamayı seçecektir.
            İyi kurulu oyun yapısının İbsen oyunlarının ana kurgusunu oluşturduğunu söylemeliyiz. Bir başka oyunda daha bu kurgunun öğelerine bakabiliriz. Yaban Ördeği oyununun ilk perdesindeki davetlilerin yer aldığı ziyafet serim bölümüdür ama bütün oyun kişilerini tanımayız, ikinci perdede Ekdal’ın atölyesinde diğer oyun kişileri de yerini alacaktır. İlk perde ana çatışmanın izlerini de verecektir. İkinci perdede Ekdal’in atölyesine gelen Gregers ile aksiyon yükselmeye başlar. Üçüncü perdede doktor Relling’le ve İhtiyar Werle’nin gelişiyle gerilim yükselecek ve doruk noktaya ulaşılacaktır. Dördüncü perdede geçmişten gelen bütün gizlerin açığa çıkmasıyla, Ekdal’in kızı Hedwig’le ilgili düşünceleriyle aksiyon yavaşlayacaktır. Beşinci perdede Hedwig’in yaban ördeği simgesiyle özdeşleşmesinin ardından acı sonuyla çözüme ulaşılacaktır.
            Sadece beş perdelik oyunlarında değil diğer oyunlarında da iyi kurulu oyun özelliklerine sıkı sıkıya bağlıdır. Örneğin Hedda Gabler, John Gabriel Borkman dört perde, Hortlaklar, Nora, Yapı Ustası Solness ise üç perde olmalarına karşın iyi kurulu oyun yapısını barındırırlar.



            Perspektif Anlayışı
            Rönesansla birlikte sanatın temel taşlarından biri olan perspektif, gerçekçi estetiğin de temellerinden birini oluşturacaktır. Sanatın en büyük devrimlerinden biri olarak kabul edilen perspektif, bakış açılarını tamamen değiştirmiş, doğanın olduğu gibi yansıtılmasını mümkün kılmıştır. Derinlemesine bakışı gereksinen perspektif, gerçekçi estetiğin yüzeyselliğe karşı çıkma, görünenin ardındaki gerçeğe yönelme özellikleriyle birleşecektir. Perspektif, olay dizisinde tarihsel bakışı, geçmişin şimdide bıraktığı izlerin öne çıkmasını, karakterlerin derinliğini, görselliğin boyutlandırılmasını sağlayacaktır.   
            G. Lukacs Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı’nda gerçekçiliğin perspektif anlayışıyla bütünleştiğini ve toplumsal, tarihsel gerçekliğin oluşmasında perspektifin kesin bir rol oynadığını söyler. Perspektifin önemi nesnel gerçeklikle bunun sanatsal yansıması arasındaki ilişkidedir. “Şimdiki zamanın kökleri geçmişte, geleceğin kökleri de şimdiki zamandadır. (…) Eğer hayatın eksiksiz, biçim bakımından inandırıcı ve tutarlı bir görüntüsü verilecekse sıralamayı tersine çevirmek gerekir. Hayatta “nereye” sorusu, “nereden”in bir sonucu ise sanatta “nereye” özü, çeşitli öğelerin seçimini ve oranını belirler. Nedensellik sıralaması değişikliğe uğramazsa eser gelişigüzel bir olay dizisi olmaktan öteye gitmez.” (G.Lukacs, Çev: C.Çapan, 1986; Sy. 63)
Perspektif anlayışından yararlanan bakışın İbsen’in bütün oyunlarında yer aldığını görüyoruz. Daha olay dizisine geçmeden perde başlarında verilen dekor direktiflerinde bile bir perspektif anlayışından söz edilebilir. Örneğin, Brand oyununun ikinci perde girişindeki dekor direktiflerine baktığımızda sahnede yaratılmak istenen perspektifi görebiliriz: “Fiyort kıyıları, her tarafta dik kayalıklar, yakında bir tepecik, üzerinde eski, harap bir kilise, fırtınalı bir hava…” Hedda Gabler oyununun hemen başında ayrıntılı olarak verilen dekor direktifi hem gerçekçiliğin ayrıntılı yaklaşımını hem de bir ev sahnesi de olsa perspektif bakışa ne kadar dikkat edildiğini gösterir. Biz Ölüler Uyanınca’nın dekor direktifi çok iyi bir örnek oluşturur. Bir kaplıca otelinin dışını anlatır İbsen, fıskiyesiyle, çalılıklarıyla, ağaçlıklarıyla, yazlık evleriyle. Önde ise bir masa ve iskemle vardır. Bununla da yetinmez, “Arkada fiyorttan denizi, burnu ve uzaklardaki ufak adaları gören bir manzara” notunu düşer. (Güçbilmez, 2016; sy. 73)
            Aynı perspektif bakışı İbsen oyunlarındaki olay dizisinde de, karakterlerin oluşumunda da görürüz. Olay dizisi ve ana çatışma mutlaka eskiye, geçmişte yaşanan bir olumsuzluğa dayanmaktadır. Olay dizisi oyunun çok küçük bir bölümünde yer alacak, asıl gerilimi ve ana çatışma noktasını geçmişten gelen sorunlar oluşturacaktır. Oyunlar şimdiden çok geçmişin ağırlığıyla oluşturulmuş bir yapıya bürünecektir. Geçmişte olan şimdiye etki etmektedir, şimdide konuşulmakta, tartışılmakta ve gerilimli bir yapıya ulaşmaktadır. (Güçbilmez, 2016; Sy. 70 – 77)
John Gabriel Borkman oyununda eski bir banka direktörü olan Borkman geçmişte bir suç işlemiş, zimmetine para geçirmiştir. Ailesinin onurunu zedelemiştir, bu nedenle uzun süredir kimseyle görüşmez, ailesiyle, oğluyla ilgilenmez. Bu arada oğul büyümüştür, Madam Borkman artık ailenin onurunu oğlunun kurtaracağını söyler. Bu arada Madam Borkman’ın kız kardeşi gelecektir. O kötü günlerinde Borkman’ların oğlunu sahiplendiğini ve yetiştirdiğini öğreniriz. Tartışmalar, gerilimler hep o geçmişteki suçun yansımaları olarak sürer. Olay dizisinde şimdiye ilişkin olan ise üniversite öğrencisi genç Erhard’ın babasının suçunun yükünü taşımak istememesi ve gençlik sevdaları, teyzenin kendi yetiştirdiği Erhard’ı geri istemesidir. Gerilim geçmişten şimdiye taşınanlarla sağlanacaktır. Karakterlerde de aynı yapıyı görürüz. Gene aynı oyuna bakarsak, kızkardeş Ella’nın gençliğinde Borkman’ı sevdiğini öğreniriz. Bu yüzden Ella kardeşine karşı sevgisizdir, oğullarını alıp büyütmesinde bile bu yenilmişliğinin izi vardır. Geçmişten gelenin şimdiye etkisi ve serimden sonra giderek açılan gizler insana, çevresine derin bir bakışın, perspektif anlayışının izleridir.
Denizden Gelen Kadın’da Ellida’nın yıllar önce yaşadığı bir ilişkinin şimdiye yansımalarını, Yabancı’nın gelişiyle geçmişe ait gizlerin ortaya çıkışını ve karakterlerdeki yansımalarını görürüz. Ayrıca Ellida’nın iç dünyasına ilişkin derinliği kazandıran da geçmişin tortularıdır. Bir Bebek Evi Nora oyununda ‘şimdi’, Nora’nın ‘geçmişte’ iyi niyetle ama bilerek yaptığı bir hatanın yansımalarıyla kurulacaktır. Nora’nın dönüşümünü, bilinç düzeyinde ‘şimdi’yi sorgulamasını, köktenci kararlar almasını sağlayan da o hatanın aile içindeki yansımaları olacaktır. Hedda Gabler’i, Rosmer’i, Rubek’i acı sonlarına taşıyan da derinlikli bakış açısıdır, perspektiftir.



Gündelik Yaşamdan Sahneye
            Gerçekçiliğin temelini oluşturan en önemli ilke günlük yaşam gerçeklerinin, somut olarak sahneye taşınmasıdır. İdealizmin, düşlerin, masalsılığın, tanrısal olanın yerini yaşanan gerçekler almıştır. Duyumlarla algılanan gerçeklerin bilincin ve sanatın süzgecinden geçirilerek sahneye taşındığını, görünür kılındığını, somutlaştırıldığını görürüz.
Akılcılık, bilimsel düşünce gerçekçi estetiğin temelidir. Yaşamın gerçekleri, özellikle ahlak düşüncesi sorgulanacaktır. Ahlakın, dinin yasaklamaları dışlanacak, doğruluk, adalet gibi değer yargıları tartışmaya açılacaktır. Gerçeğin sadece doğru ve ideal yanı değil acı, çirkin, kötü yanı da seyirciye sunulacaktır. Görülmeyeni görmeye çalışacak, toplumsal sorunların arka planını da, insanın iç dünyasını da sorgulayacak, gösterecektir.
Taklit üzerine kurulu Aristotelesçi tiyatronun yaşamı yansıtma, gerçeğe benzerlik elde etme ilkesi klasik tiyatro anlayışında da yer alır. Klasik anlayışta var olan kalıplar, örneğin olay dizisinin ve karakterlerin idealize edilmesi, gerçekçi tiyatro anlayışında kırılacaktır. Gerçeğe benzerlik elde etmek,  gündelik yaşam gerçeklerinin sahneye taşınması olarak değişecek, çağdaş insanın yaşamına etki edecek şekle dönüştürülecektir. (Şener, 1982; Sy. 143)
            Gündelik yaşamın gerçeklerini sahneye taşımada İbsen’in gerçekçiliğin bütün izlerini taşıdığını görüyoruz. Brand oyununda ideallerine sıkı sıkıya bağlı bir din adamının kendisini ve çevresini yıkıma taşır. Kendi çocuğunun ölümü bile Brand’ı ideallerinden vazgeçiremeyecektir. Hortlaklar oyununda Bayan Alving kocasının işlediği günahı gizlemek için, kocasından kalan bütün mal varlığıyla bir çocuk yuvası yaptırır. Oğlu Oswald’ı kocasının işlediği günahtan kurtarmak istemektedir, babasının suçunun cezasını oğlunun çekmesini istemez. Ama oğlu Oswald’da aynı günahı işlemek üzeredir. Alving oğluna her şeyi anlatır. Babasının nasıl bir insan olduğunu, işlediği günahları öğrenir Oswald. Hastalığının nedeni babası olabilir. Günahlardan kurtulmanın yolu hastalığından kurtulmaktır. Oğluna yardım etmesi gereken Alving, Oswald’ın kriz anında ona aşırı dozda morfin verip vermeme kararıyla karşı karşıyadır. Oyun, kriz geçirdiğinde aşırı dozda morfinin etkisiyle sayıklayan Oswald’ın “Anne, güneşi ver bana.(…) Güneş, güneşi…” sözleriyle biter. Yaşamın çirkin yüzü, korumacı olan bir annenin çok güç bir kararla karşı karşıya kalması, geçmişin günahlarını taşıyan karakterler, şimdinin üzerinde keskin bir kılıç olarak bekleyen bir geçmiş somut yaşamın izlerine götürür seyirciyi.
            Nora Bir Bebek Evi’nde Nora, kocasının yakalandığı hastalıktan kurtulması için güneye gitmesi gerektiğini öğrenir. Ama bunu karşılayacak paraları yoktur. Nora kocasının kızacağını bile bile borç para bulur, faizle borca girer, üstelik kefil olarak, ölen babasını gösterir ve imzasını taklit eder. Kocası hastalıktan kurtulacaktır ama Nora borcu ve faizlerini ödemekte zorlanacaktır. Oyun geçmişte yaşanan bu sahte imza atma ve borcunu ödeyememe üzerinden şimdiye taşınır. Gündelik yaşam Nora’nın kocası Thorwald’ın bir bankada, yüksek aylıkla işe başlayacak olmasıyla somutluk kazanır. Thorwald işe başladıktan sonra hiç geçinemediği eski arkadaşı Krogstad’ı işten çıkarmak ister, yerine de eski bir tanıdık Madam Linde’yi alacaktır. Ama bilmediği şey Krogstad’ın Nora’nın geçmişte borç para alıp sahte imza verdiği kişi olduğudur. Nora’nın bilmediği giz ise Krogstad’ın imzanın sahte olduğunu bilmesidir. Geçmiş bütün ağırlığıyla karşısına çıkacaktır Nora’nın, yaşanan suç, olay dizisiyle somut gerçekliğe ulaşacaktır.

            Akılcılık ve Bilimsel Düşünce
            Akılcılık, bilimsel düşünme biçimi oyunlarda hemen kendini gösterir. John Gabriel Borkman oyununda Borkman’ın zimmetine para geçirmesinin ardından yaşadıkları ve oyunun sonunda ekonomik düzene ilişkin düşünceleri akılcılığın yansımasıdır. Rosmersholm’da Rosmer’deki dönüşüm akılcı düşüncenin öne çıkmasıdır. Bir Halk Düşmanı oyunu Stockmann’ın akıla ve bilime olan sarsılmaz inancıyla buluşturur seyirciyi. Yaban Ördeği oyununda Ekdal’ın evi aynı zamanda bir fotoğraf atölyesidir ve Ekdal ailesini kurtaracak bilimsel bir buluş için çalışmaktadır.  
            Gerçekçiliğin bilimi ve deneyselliği öne çıkarmasının bütün özelliklerini olay dizisinde gördüğümüz gibi kahramanların yaşamlarında da görürüz. Özellikle psikolojide yaşanan değişimler, örneğin Nora’da, Hedda Gabler’de, Denizden Gelen Kadın’da karşımıza çıkacaktır. Freud’un insanın iç dünyasına ilişkin sorgulamaları, Biz Ölüler Uyanınca oyununda heykeltıraş Rubek’te, ebeveynlerle olan ilişkileri açısından Brand’ta, Peer Gynt’te, Oswald’ta karşımıza çıkar. Darwin’le başlayan soyaçekim tartışmaları da İbsen’in oyunlarına yansıyacaktır. Hortlaklar’da Alving’in günahlarının Oswald’a geçmesi bir soyaçekimdir. Yaban Ördeği’nde Hedwig tam bir soyaçekim örneği olarak kör olmakla karşı karşıyadır, aynı zamanda geçmişte işlenen bir günahın da açığa çıkmasını sağlar bu kalıtımsal özellik.



            İnsan ve Çevresi  
            İnsanı çevresiyle birlikte ele alan gerçekçi tiyatro anlayışı yeni bir yazgı düşüncesini getirecektir. İnsanı oluşturan dış dünyası ve iç dünyasıdır. İnsan çevresiyle bir çatışma içinde olduğu kadar kendi iç dünyasıyla da bir çatışma içindedir. Bu çatışma anlayışı yeni bir dramatik anlama götürecektir. Fizyolojik, psikolojik, toplumsal yapısıyla birlikte karmaşık ilişkileri içinde ele alınacaktır insan ve yaşayan, canlı, derinlikli karakterlere dönüşecektir. İbsen gerek oyun kişilerinin iç dünyasına derinliğine yönelmesiyle, gerekse o iç dünyayı tartışmaya açarken çevresel, sınıfsal etkenleri de tartışmanın içine çekmesiyle oyunlarını boyutlandırır.
            Kentsoylu toplumsal yapının içindeki ahlak anlayışı da İbsen’in tartışmalarında yer bulur. Yapı Ustası Solness’te Solness’in eşine, yanında çalışan Brovik’e, oğul Brovik’in nişanlısı Kaja’ya karşı tutumları ahlak anlayışının sorgulanmasını getirecektir. Yaban Ördeği’ndeki İhtiyar Werle’nin geçmişteki günahının karşılığında çevresine davranışları da aynı ahlak sorgulamasının içinde değerlendirilebilir. John Gabriel Borkman’da Borkman zimmetine para geçirmiş sonra da kendisini dış dünyadan soyutlamıştır.
Aile kurumu da bütün oyunlarında İbsen’in merceği altındadır. Aile içindeki sevgi anlayışı neredeyse bütün oyunlarda oyun kişileri tarafından tartışmaya açılacak ve sorgulanacaktır. Denizden Gelen Kadın’da Doktor ve eşi Ellida evliliklerini tartışırlar. Nora Bir Bebek Evi’nde Nora eşi Helmer’in sevgi anlayışını sorgulayacaktır. Hortlaklar oyununda ise Bayan Alving’in ailesine bakışı ayrı bir tartışmayı getirir. Kocasının bütün günahlarına karşın ailesini dağıtmayan, aile şerefini ve oğlunu korumaya çalışan kadın. Aile içindeki sorgulamaların kadın üzerinden yapıldığını görüyoruz bütün oyunlarında. Aile içinde kadının yeri, kadın özgürlüğü de öne çıkıyor. Denizden Gelen Kadın, Biz Ölüler Uyanınca, Nora Bir Bebek Evi kadınların yaşamı açısından öne çıkar.  
            Hedda Gabler oyunu insan ve çevresi, ahlak anlayışının, ailenin sorgulanması, kadının özgürlüğü açısından gerçekçi yapıtlar içinde özellikli bir yere sahiptir. Hedda’nın ruhsal yapısı, sınıfsal konumu, davranışları, çevresiyle olan ilişkileri, kendi iç dünyasıyla ve çevresiyle çatışmaları çok güçlü bir karakterin ortaya çıkmasını sağlar. Hedda Gabler eşi George Tesman’la birlikte balayından dönerler. Tesman’ın halası da, evdeki hizmetçi de Hedda’dan çekinmektedirler. Hedda kendi istekleriyle, kurallarıyla, kaprisleriyle, sınıfsal farklılıklarıyla yaşamakta, çevresine karşı öyle davranmaktadır. Hedda emekli bir generalin kızıdır, burjuva toplumunun içinde üst tabakaya ait biridir. Evliliği de bir aşk evliliği değildir. Hedda’nın artık durulup, kötünün iyisi bir eş seçmesiyle yapılmıştır evlilik. Bütün bu kişilik özellikleri gerek Hedda’nın gündelik dilin kullanıldığı usta işi diyaloglarıyla, tavırlarıyla, gerekse çevresel özellikleri de yansıtan yan oyun kişilerinin diyalogları ve tavırlarıyla ortaya çıkarılır. Tesman profesörlük yolunda ilerlemektedir. Rakibi Lövborg geçmişte Hedda’ya âşık olan biridir ve Tesman’dan önce davranarak bilimsel bir yapıt ortaya çıkarır. Bu yapıtı tesadüf eseri ele geçiren Tesman, Hedda’ya emanet eder. Hedda ise yapıtı Lövborg’a vermez. Lövborg bir daha böylesi bir çalışmayı yapamayacağını düşünür ve Hedda’nın kendisine verdiği silahla kendisini vurur. Adli Müşavir Brack silahı Hedda’nın verdiğini anlayacaktır. Brack’ın bu bilgiyi Hedda’yı köle etmek için kullanacağını düşünen Hedda oyunun sonunda köle olmaya katlanamayacağını söyleyerek babasının silahlarından biriyle intihar edecektir.

            Karakterlerin Gerçekçiliği
            Henrik İbsen’in oyunlarında karakterlerin idealize edilmediğini iyi yanlarıyla da kötü yanlarıyla da gösterildiğini, derinleştirildiğini, yaşayan karakterlere dönüştürüldüğünü görüyoruz. Özellikle insanın iç dünyasına derinlemesine girer İbsen. Psikoloji biliminin gelişmeleri tam olarak yansıyacaktır oyunlarına. Karakterler geçmişlerinin izlerinden kurtulamazlar. Brand ideal fikirlerinin körlüğüyle çevresini önemsemeyen bir karakterdir. Yapı Ustası Solness iş hayatının hırslarıyla yakın çevresinin çektiği sıkıntıların farkına varamaz. Hortlaklar’da Oswald çocukluğundan gelen hastalıkla baş edemeyecek, aynı zamanda babasının günahı altında ezilecek, babasının günahına benzer bir günahla karşı karşıya kalacaktır. Avukat Thorwald eşi Nora’ya hep bakıma muhtaç bir çocuk gibi davranır. Nora ne kadar iyi niyetli olursa olsun sahte imza atmıştır. Yaban Ördeği oyunundaki büyük tüccar Werle kendi oğluna da çevresine de, geçmişten gelen tanıdıklarına da, eski ortağına da kötü davranan, hırslarıyla hareket eden bir karakterdir. Biz Ölüler Uyanınca’da Profesör Rubek sanatçı olarak büyük başarılar yaşamasına karşın geçmişinden kurtulamayacak, eşini sevmesine karşın ondan ayrılmak isteyecek, sanatını sürdürmek için geçmişteki hatasını onarması gerektiğini savunacak, eşini özgür bırakıp geçmişteki sevgilisine gidecektir.



            Toplumsal Sorunların Tartışılması
            Gerçekçilik anlayışı toplumsal sorunların da sahneye taşınmasını, seyirciye gösterilmesini ister. İbsen, insanların iç dünyalarını sorguladığı kadar karakterlerini toplumsal yanlarını da sorgulayacaktır. Çevresel faktörlerin karakterlere etkisi, toplum karşısında karakterlerinin duruşu oyunlarında sık sık kullanılacaktır. Toplumsal sorunları tartışmaya açacaktır. İbsen için sorular sormak ve göstermektir önemli olan. O yanıtların ve çözümlerin peşinde değildir. Eleştirel gerçekçi anlayışın öne çıktığını söyleyebiliriz.
            Bir Halk Düşmanı İbsen oyunları içersinde toplumsal sorunların ve toplumcu düşüncenin en fazla öne çıktığı oyundur. Kasaba için büyük bir gelir kaynağı olan kaplıcanın suyunun insan sağlığını tehdit edecek derecede kirli olduğunu öğrenen Dr Stockmann kasabanın gazetesinde yayımlanmak üzere bir makale yazar. Doktorun ağabeyi olan belediye başkanı Peter, bunu öğrenir ve makalenin gazetede yayımlanmasına engel olur. Kaplıca ekonomik anlamda kasaba için çok önemlidir, bu makale kaplıcanın sonu demektir. İlk perdede doktorun yanında olan gazete sahibi Hovstad, belediye başkanının tehditlerine dayanamaz ve makaleyi yayımlamaz. Belediye başkanı bütün bir kasabayı harekete geçirir. Herkes Dr Stockmann’a karşı çıkar. Eşi ve çocukları tehdit edilir, evlerinin camları kırılır, çocukları okuldan ayrılmak zorunda kalır. Doktor halk düşmanı damgasını yer. Oyun bütün bunlara karşın doktorun mücadele kararlılığıyla sonlanır. Bilimsel gerçeklerin toplum yaşamına etkileri, toplumun bilimsel gerçeklerden uzak olması, toplum yararına yapılanların insanı yalnızlaştıracağı, güçlü bir toplum eleştirisi olarak sahneye taşınacaktır.
            Rosmersholm’un kahramanı eski bir rahip olan Rosmer eşinin intiharından sonra zamanla düşüncelerini değiştirecek, yeni fikirlerin, radikal fikirlerin savunucusu olmaya karar verecektir. Bunun için siyasete girmeyi düşünecektir. Radikal fikirleri yaymaya çalışan gazetelere yardımcı olacaktır. Karşısında ise ölen karısının erkek kardeşi rektör Kroll durmaktadır. O da radikal düşüncelere karşı çıkacak ve bu yönde siyasete atılacaktır.
            Toplumsal sorunların yansıması açısından özellikle ekonomik sorunların da oyunlarda yer aldığını görebiliriz. John Gabriel Borkman ekonomik sorunlarla başlayan, Borkman’ın zimmetine para geçirmesiyle ilerleyen ve son bölümde Borkman’ın iş dünyasına, ekonomik düzene ilişkin düşünceleriyle son bulan, eleştirel gerçekliği öne çıkan bir oyundur. Aynı şekilde Nora Bir Bebek Evi de ekonomik sorunların yer aldığı oyunlardan biri. Nora’nın yıllar önce aldığı borcu kocasının işsizliği yüzünden ödeyememesi ve ekonomik sıkıntılar içinde yaşamalarıyla başlayan oyun, kocasının iş bulmasıyla, ekonomik olarak rahatlamalarıyla sürecektir. Hortlaklar oyununda Bayan Alving kocasından kalan bütün varlığı bir hayır işine bağışlayacak, bu bağışın ekonomik olarak yönetilmesini de bir başkasına, Rahip Manders’e devredecektir. Yaban Ördeği’nde Ekdal ailesinin ekonomik sorunları öne çıkacaktır, oyunun en önemli gizlerinden biri ailenin ekonomik sorunlarının İhtiyar Werle tarafından giderildiğini öğrenmek olacaktır.
   
            Oscar Brockett, İbsen’in sıradan, basit konulara gerçek anlamlarının dışında başka anlamlar yükleyerek dramatik aksiyonunu geliştirdiğini söyler. İnsan hayatına ait bu tür gizemli yapıların kendisinden sonra gelen kuşaklarda simgeci tiyatronun en büyük özelliği olacağını belirtir. İbsen’den sonra yazılan oyunlarda tiyatro, bir tartışma alanına, düşünce aktarıcısı olmaya dönüşecektir. (O.Brockett, 2000; Sy. 365)    
Henrik İbsen bütün öğeleriyle gerçekçilik estetiğini tiyatroya yansıtan ve gerçeğin boyutlandırılmasını sağlayan bir oyun yazarı olarak modern tiyatronun ve yeni arayışların başlangıç noktasıdır.    


Kaynakça:
1-Modern Tiyatro Akımları, Özdemir Nutku, Dost Yayınları, 1963
2-Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Sevda Şener, Adam Yayınları,1982
3-Zaman, Zemin, Zuhur, Beliz Güçbilmez, Dost Yayınları, 2016
4-Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı, G. Lukacs, Çev: Mehmet H. Doğan, Payel Yayınları, 1986
5-Avrupa Gerçekçiliği, G. Lukacs, Çev: Cevat Çapan, Payel yayınları, 1977
6-İbsen’in Sıradışı Kadınları, Bahar Akpınar, April Yayınları, 2015  
7-Tiyatro Tarihi, Oscar Brockett, Dost Yayınları, 2000
8-Gerçekçiliğin Tarihi, Boris Suçkov, Çev: Aziz Çalışlar, Adam Yayınları, 1982
9-Tiyatro Teorileri, Marvin Carlson, de ki tiyatro, 2007
10-Dram Sanatı, Özdemir Nutku, Kabalcı Yayınları, 1987
Oyunlar:
1-Hortlaklar, İbsen, Çev.: İbrahim Yıldız, İmge Kitabevi, 2001
2- İbsen Oyunları / Bir, Biz Ölüler Uyanınca, İbsen, Çev.: Ümmühan Kahraman Güneş, Deniz Yayınları, 2006
3- İbsen Oyunları / Bir, Denizden Gelen Kadın, İbsen, Çev.: Beliz Güçnilmez, Deniz Yayınları, 2006
4- Brand, İbsen, Çev.: Seniha Bedri Göknil, M.E.B., 1945
5-Yapı Ustası Solness, Toplu Oyunları 3, İbsen, Çev.: Meriç Gök, Mitos Boyut Yayınları, 2015
6-John Gabriel Borkman, İbsen, Çev.: Cevat Memduh Altar, M.E.B, 1951
7-Hedda Gabler, İbsen, Çev.: Şaziye Berin Kurt, M.E.B., 1965
8-Nora Bir Bebek Evi, İbsen, Çev.: Cevat Memduh Altar, M.E.B., 1989
9-Peer Gynt, İbsen, Çev.: Seniha Bedri Göknil, Remzi Kitabevi, 1956
10-Yaban Ördeği, İbsen, Çev.: Şaziye Berin Kurt, M.E.B., 1989
11-Rosamersholm, İbsen, Çev.: Şaziye Berin Kurt, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981

12-Bir Halk Düşmanı, Toplu Oyunlar 1, İbsen, Çev.: Yılmaz Onay, Mitos Boyut Yayınları, 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder