11 Temmuz 2014 Cuma

Başar Başarır "Düzenboz"


                                                                       Düzenboz

Uzun bir aranın ardından Düzenboz adlı öykü kitabıyla çıkageldi Başar Başarır geçen yılın son aylarında. Kitap gerek öyküleriyle, gerekse tasarımıyla farklı, kendine özeldi. Varlık yayınlarının o eski kitaplarının boyutlarında basılan kitabın tasarımı Bülent Erkmen’e ait. Daha kapak baskısında, kabartmalı kapak kâğıdında başkalığını, albenisini ortaya koyuyor. Kitaplar numaralandırılmış, bendeki kitabın numarası 278. Giriş sayfasına kitaptaki olayların ve karakterlerin kurgusal olduğu, ama gerçek hayattaki olaylarla ve karakterlerle benzerliklerinin tesadüfî olmadığı yazılmış. Verili olana karşı çıkma, alışılmış olanın bozulması, sıradanın sıra dışılığı, ince alayın hüzünle karışarak epik olana yönelmesi kitabın adından, tasarımından başlayarak bütüne, öykülerin atmosferine yayılıyor.
Birbirinden kişi zamirleriyle ayrılmış altı öyküden oluşuyor Düzenboz. Ben, sen, o, biz, siz, onlar… Öykülerin anlatımı da kişi zamirlerine göre değişiyor. Birinci, ikinci ve üçüncü tekil kişi anlatımlarından sonra gelen çoğul kişi anlatımları öykü dilini, atmosferi zenginleştiriyor. Anlatıcı öykülerin hepsinde egemenliğini elinde tutuyor, bunu özellikle belirtmek istedim, çünkü anlatıcının kendisini okuyucuya unutturmaması, dış sesi öykülerin içinde dolaştırması, öykülere epik bir özellik katıyor. İnce alayın, dozu hep korunan argonun, mizahın, gerçeküstücü öğelerin kullanımıyla öykülere uzak açıdan bakabiliyor okuyucu. Tiyatrodaki yabancılaştırma etmenlerinin işlevini taşıyor Başar Başarır’ın öykü dili. Okuyucuyu bir yanıyla öykünün içine çekerken, bir yanıyla da aradaki mesafeyi koruyarak yaşadığımız dünyanın kabalıklarını, çirkinliklerini, düzensizliklerini öne çıkarıyor, çağrışımlara yaslanarak düşündürücü, sarsıcı bir etki sağlıyor.
Başar Başarır’ın çeşitli söyleşilerinde, eski yazılarında öykü kitaplarının okunmasına ilişkin öne sürdüklerini düşündüm kitabı okurken. Kısa aralıklarla bir dünyadan çıkıp başka bir dünyaya geçmenin güçlüğü, öykülerin, atmosferin birbirine karışması, öyküleri ardı ardına okumanın güçlüğü ve sıkıcılığı… Düzenboz’daki öyküler arasında belirgin bağlantılar olmamasına karşın, atmosferin öykülerin bütününe yayılmasıyla, ritmik öykü diliyle, kurgusuyla öyküler, kopmadan, ardı ardına okunabiliyor. Yazarın, öyküleri kendi kaderlerine bırakarak, bir torbaya atar gibi bir araya getirmediği, kitabın kendi düzenlenişine de emek harcadığı anlaşılıyor. Bölümlemedeki kişi zamirlerinin öykülerdeki yerleştirilişi bile her öykünün okuma deneyimini farklılaştırıyor örneğin. Burada kitabın tasarımının da etkili olduğunu söylemek gerekli. Yazı aralıklarından sayfa boşluklarının rahatlatıcılığına, geçişlerdeki boş sayfalardan, kişi zamirlerinin, öykü adlarının ayrı sayfalarda tek başlarına yazılmasına, kitap boyutunun sevimliliğine…
İlk öykü “Fırıncı Musa”, ekmekçi Hüseyin’in çırağı, bıçkın mahalle delikanlısı Musa’nın öyküsü. “Çikolata” öyküsü, annesiyle birlikte yaşayan Yeşim’in evlenip evlenmeme kararsızlığıyla gelişiyor; önemsiz bir hastalıktan kurtulabilmesi için doktorunun söyledikleri bu kararsızlığı boyutlandırır. “Açılmıyor”, bir banka güvenlik görevlisinin sabah işine geldiğinde kapının kilidini açamamasıyla başlıyor. “Boğazlı Kazak”, eşinden ayrılmış, boğazda oturan, orta yaş megalomanisi yaşayan bir adamın öyküsü; okuyucuyu düşle gerçek arasında dolaştıran, akıllarda kalan filmlerden sahnelerle çağrışımları hareketlendiren bir öykü. “Gören Gözler”, canı uçan gazetecinin –Hrant Dink – öyküsü. Siz olarak seslenilen de Beşer’dir, bütün insanlık… Diliyle de, anlatımıyla da, daha önce sözünü ettiğim epik vuruşlarıyla da kitabın etkileyici öykülerinden biri. Kitabın son öyküsü “Şehzadenin Sünneti”, tarihle bugün arasında, gerçeküstücü gidiş gelişlerle kurgulanmış, ince alayın ağır bastığı bir öykü. Şehzadenin ihtişamlı sünnet törenini, canlı yayında bir televizyon sunucusunun anlatımıyla okuyoruz. Bütün öykülerde olduğu gibi bu öyküde de düzen bozulmaya yüz tutmuştur, öykü tam da düzenin bozulduğu anlara odaklanmıştır. Düzen bozulur!
Son zamanlarda sık sık duyduğumuz felaket senaryolarına benzer gerçeküstü durumlarla bitiyor öyküler. Okuyucuyu irkiltecek, öyküden öyküye geçerken durup düşünmesini sağlayacak düzenboz senaryolar bunlar. “Fırıncı Musa”da fırınlar hamur mayalamıyor o sabah; “Çikolata”da hiçbir bilgisayar işlemiyor; “Açılmıyor”da hiçbir kilit açılmıyor o sabah; “Boğazlı Kazak”ta hiçbir vasıta işlemiyor; “Gören Gözler”de hiçbir kamera kaydetmiyor; “Şehzadenin Sünneti”nde bütün ekranlar flulaşıyor…
Alaysılık, gülmece öğelerinin, argonun öne çıkarılmadan, yüksek perdeye alınmadan, içten içe okuyucuyu kuşatacak biçimde, ama kesinlikle başını öne eğmeden kullanılışı yazarın öykü dilinin en önemli özelliği. Düzene karşı çıkışını, sorgulamasını, sorularını, acısını, bağırmadan, bunalıma düşmeden, kıvrak bir dille, kurguyu, yazı sanatını önemseyerek dile getiriyor. Kasvetli havaları bile gülümsemeyi unutmadan anlatıyor öyküler.
Öykü karakterlerine de dikkat çekilmeli. Düzenin bozulma anları bütün öykülerde sıradan insanların, gündelik yaşamını sürdüren insanların gözünden anlatılıyor. Fırıncı Musa, evlenemeyen Yeşim ve annesi, banka güvenlik görevlisi, veznedar Kazım, televizyon haber sunucusu… Uzun uzadıya anlatmadan, birkaç sözcükle derinlik kazandırılmış öykü kişileri…  

Başar Başarır Düzenboz’la önceki öykü kitaplarından bildiğimiz kendine özgü öykücülüğünün izlerini korusa da, öykü dilinde, öyküleme biçiminde, karakterlerinde farklılaşıyor, öykü kanalını genişletiyor, boyutlandırıyor.

(Sarnıç Öykü'de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder