Gölgede Gezintiler
1970’de Yeditepe Yayınları arasında
yayımlanır Gölgede Gezintiler. Behiç
Duygulu’ nun üçüncü öykü kitabıdır. Daha öncesinde gene aynı yayınevinden
yayımlanan Ağlama N’olur (1961) ve Sırtlan Bayırı (1963) adlı öykü
kitapları yayımlanmıştır. 1933 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinde doğan Behiç
Duygulu zor yaşam koşullarının ardından genç sayılabilecek bir yaşta
İstanbul’da yaşamını yitirir (1985). Basıma hazırladığı, Elmalar Kızarırken adını verdiği kitabını yayımlayamaz.
Uzun
yıllar Ödemiş’te kitapçılık yaparak yaşamını sürdürür Behiç Duygulu. Bir kaza
sonucu, trajik bir biçimde eşini yitirmesinin ardından, 1975 yılında İstanbul’a
yerleşir. Zor yaşam koşulları burada da peşini bırakmaz. Yayınevlerinde, kitap
dağıtım şirketlerinde çalışır. Yeniden evlenir, yayıncılığa girişir. 1985
yılında, daha yeni kurduğu yayınevinin kitaplarını dağıtamadan, aniden hayata
veda eder. On yıl boyunca yazıdaki üretkenliğinin azaldığını görüyoruz.
Seksenli yılların baskısı, insanları sindirmesi onu da yazıdan uzaklaştırmış
mıdır, bilinmez? Ama o kötü döneme daha fazla dayanamadığını düşündürüyor bana. Yayınlayamadığı kitabındaki öykülere, onun
anısına Necati Güngör’ün hazırladığı Behiç
Duygulu “Öyküler” adlı kitapta yer verilir.
Sağlığında
yayımlanan üç kitabını ve Necati Güngör’ün hazırladığı Behiç Duygulu kitabını edinip okumuşum. Yıllardır hep içimde bir
yerlerde durur o incelikli öyküler. Behiç Duygulu üzerine yazılanlardan
okuduğum kadarıyla soyadına da yaraşır biçimde beyefendi, zarif yaradılışlı bir
insan olduğunu düşünüyorum. Tahir Alangu, “Hikâyeyi, kendi hayatıyla birlikte,
kendi çıkarına yaşıyordu.” diye yazmış 1964 Varlık Yıllığında. Öykülerinde
göreceğiniz zarif anlatımı, kendi atmosferini kurmaktaki ayrıntılarını
yaşamından süzdüğünü anlayıveriyorsunuz. Dönemin gerçekçilik anlayışının
içindedir ama kuru bir gerçekçilik anlayışı değildir bu. İnsan hallerinin,
yalnızlıkların, yaşamları sıkışmış kasaba insanlarının, doğanın sesine kulak
verenlerin öykücüsüdür Behiç Duygulu. Yüksek sesle anlatmaz hiç, en trajik, iç
burkan durumları bile kendi atmosferini koruyarak, doğa koşullarıyla, insanın
bilinemez halleriyle yoğurarak anlatır.
Gölgede Gezintiler on bir öyküden
oluşuyor. “Çıngıraklar” öyküsünde doğanın sesini duyurur. Sadece bu öyküde
değil bütün öykülerde duyarsınız doğanın sesini, çok yerli yerinde, incelikli
bir doğa anlatımı, betimlemesi yer alır. “İncir Çuvalları” öyküsünde
çiftçilikten sıkılan, bunalan Kemal’in dünyasına, doğanın içinde eşiyle
geçirdiği bir güne tanık oluruz. Öykünün bitişi de ustalıklıdır, ucu açık
bırakılmıştır öykünün: “Toprak kokusu,
incir kokusu ve kocasının kokusu… Gözlerini gökyüzüne kapadı. “Mutluyum” diye
geçirdi içinden. “Mutluyum, mutluyum, mutluyum.” Bunu kaç bin kez söylemesi gerektiğini
düşündü, bulamadı.” “Ayva İle İlan-ı Aşk” öyküsünde ilerici bir partinin
ilçe başkanı Vasıf Bey’le tanışırız. “Park” öyküsünde akşamüzerleri kameriyeli
bir parka çıkarız yazarla birlikte. “Bekâr Odası”nda bir eş özlemini duyumsarız
şiirsel bir dille, atmosferi kuruveren ayrıntılarla. “Gölgede Gezintiler” adlı
öykü iki bölüme ayrılmış. İkinci bölüm öncekinin devamı gibi ama ayrı bir öykü
aynı zamanda. Hikâyecinin ressam kadına olan gizli gönül bağı, sevgisi,
karşılıklı sanatı edebiyatı konuşmaları…
Behiç
Duygulu’nun, öyküleriyle yeniden kitaplığımızdaki yerini alması gerektiğini
düşündüm hep. Güzel öyküler yazıp aramızdan ayrılan, sonra da unutulup giden,
bütün içtenliğiyle, kendisine bir çıkar beklemeksizin yazan, edebiyatımızı
varsıllaştıran pek çok öykücümüz gibi. Bir ‘unutulmuş öykücüler antolojisi’
yapmak… Bilmem ki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder