14 Ağustos 2014 Perşembe

Sahaftan 8 - Behiç Duygulu



Gölgede Gezintiler

            1970’de Yeditepe Yayınları arasında yayımlanır Gölgede Gezintiler. Behiç Duygulu’ nun üçüncü öykü kitabıdır. Daha öncesinde gene aynı yayınevinden yayımlanan Ağlama N’olur (1961) ve Sırtlan Bayırı (1963) adlı öykü kitapları yayımlanmıştır. 1933 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinde doğan Behiç Duygulu zor yaşam koşullarının ardından genç sayılabilecek bir yaşta İstanbul’da yaşamını yitirir (1985). Basıma hazırladığı, Elmalar Kızarırken adını verdiği kitabını yayımlayamaz.
            Uzun yıllar Ödemiş’te kitapçılık yaparak yaşamını sürdürür Behiç Duygulu. Bir kaza sonucu, trajik bir biçimde eşini yitirmesinin ardından, 1975 yılında İstanbul’a yerleşir. Zor yaşam koşulları burada da peşini bırakmaz. Yayınevlerinde, kitap dağıtım şirketlerinde çalışır. Yeniden evlenir, yayıncılığa girişir. 1985 yılında, daha yeni kurduğu yayınevinin kitaplarını dağıtamadan, aniden hayata veda eder. On yıl boyunca yazıdaki üretkenliğinin azaldığını görüyoruz. Seksenli yılların baskısı, insanları sindirmesi onu da yazıdan uzaklaştırmış mıdır, bilinmez? Ama o kötü döneme daha fazla dayanamadığını düşündürüyor bana.  Yayınlayamadığı kitabındaki öykülere, onun anısına Necati Güngör’ün hazırladığı Behiç Duygulu “Öyküler” adlı kitapta yer verilir.
            Sağlığında yayımlanan üç kitabını ve Necati Güngör’ün hazırladığı Behiç Duygulu kitabını edinip okumuşum. Yıllardır hep içimde bir yerlerde durur o incelikli öyküler. Behiç Duygulu üzerine yazılanlardan okuduğum kadarıyla soyadına da yaraşır biçimde beyefendi, zarif yaradılışlı bir insan olduğunu düşünüyorum. Tahir Alangu, “Hikâyeyi, kendi hayatıyla birlikte, kendi çıkarına yaşıyordu.” diye yazmış 1964 Varlık Yıllığında. Öykülerinde göreceğiniz zarif anlatımı, kendi atmosferini kurmaktaki ayrıntılarını yaşamından süzdüğünü anlayıveriyorsunuz. Dönemin gerçekçilik anlayışının içindedir ama kuru bir gerçekçilik anlayışı değildir bu. İnsan hallerinin, yalnızlıkların, yaşamları sıkışmış kasaba insanlarının, doğanın sesine kulak verenlerin öykücüsüdür Behiç Duygulu. Yüksek sesle anlatmaz hiç, en trajik, iç burkan durumları bile kendi atmosferini koruyarak, doğa koşullarıyla, insanın bilinemez halleriyle yoğurarak anlatır.
            Gölgede Gezintiler on bir öyküden oluşuyor. “Çıngıraklar” öyküsünde doğanın sesini duyurur. Sadece bu öyküde değil bütün öykülerde duyarsınız doğanın sesini, çok yerli yerinde, incelikli bir doğa anlatımı, betimlemesi yer alır. “İncir Çuvalları” öyküsünde çiftçilikten sıkılan, bunalan Kemal’in dünyasına, doğanın içinde eşiyle geçirdiği bir güne tanık oluruz. Öykünün bitişi de ustalıklıdır, ucu açık bırakılmıştır öykünün: “Toprak kokusu, incir kokusu ve kocasının kokusu… Gözlerini gökyüzüne kapadı. “Mutluyum” diye geçirdi içinden. “Mutluyum, mutluyum, mutluyum.” Bunu kaç bin kez söylemesi gerektiğini düşündü, bulamadı.” “Ayva İle İlan-ı Aşk” öyküsünde ilerici bir partinin ilçe başkanı Vasıf Bey’le tanışırız. “Park” öyküsünde akşamüzerleri kameriyeli bir parka çıkarız yazarla birlikte. “Bekâr Odası”nda bir eş özlemini duyumsarız şiirsel bir dille, atmosferi kuruveren ayrıntılarla. “Gölgede Gezintiler” adlı öykü iki bölüme ayrılmış. İkinci bölüm öncekinin devamı gibi ama ayrı bir öykü aynı zamanda. Hikâyecinin ressam kadına olan gizli gönül bağı, sevgisi, karşılıklı sanatı edebiyatı konuşmaları…

            Behiç Duygulu’nun, öyküleriyle yeniden kitaplığımızdaki yerini alması gerektiğini düşündüm hep. Güzel öyküler yazıp aramızdan ayrılan, sonra da unutulup giden, bütün içtenliğiyle, kendisine bir çıkar beklemeksizin yazan, edebiyatımızı varsıllaştıran pek çok öykücümüz gibi. Bir ‘unutulmuş öykücüler antolojisi’ yapmak… Bilmem ki…   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder