3 Ağustos 2016 Çarşamba

Necati Tosuner - Çırpınışlar

Çırpınışlar

Çırpınmanın acı veren bir yanı var elbette. İnsanın çırpınışında üzüntü veren, belki de telaşlandıran bir anlam var. Ama her çırpınışın bir çabayı gerektirdiğini de unutmamalı. Belki de gücünün çok üstünde bir çaba harcamak gerekli. Hem de sonunda tam olarak istediğini elde edemeyeceğini bile bile. Çırpınış, anlatanın bir şeyler söyleyebilmek için çabalamasını imlediği kadar, dinleyicinin / okuyucunun anlatılanlar karşısındaki vurdumduymazlığını, anlayışsızlığını da imlemez mi? İlk bakışta görünmeyen şeyleri anlatabilmek için çırpınmak, bu çırpınışın sessizlik duvarlarına çarpmasıyla oluşan yenilmişlik duygusuyla baş ederek yeniden çabalamak, söylemenin, dinmeyen anlatma isteğinin yeniden umutlandırması… “sokaksız kalmış olsan bile”…

Necati Tosuner, Kasırganın Gözü romanıyla başlayan küskünlüğün, yenilmişliğin, yalnızlığın görünen yüzünün arkasında kalan savrulmaları anlatma çabasını, birbiriyle sıkı bağlarla örülen üç romanının ardından son romanı Çırpınışlar’la sürdürüyor. Her romanında anlatım gücünü sınayarak, yenileyerek, anlatısını yazınımızın doruk noktasına taşıyarak… 2008’de yayımlanan Kasırganın Gözü’nde ‘balkondaki yalnız adam’ın dış dünyaya bakışı vardır. Geçmişin acılarıyla, geleceğin karanlığıyla sarmalanan bir yenilmişlik duygusu içindedir. Son romanın ardından belki de dörtleme diye adlandırmamız gereken romanların ikincisi Susmak Nasıl da Yoruyor İnsanı, yalnızlığıyla yaşayan ve giderek yaşlanan anlatıcının daha içe dönük anlatma, hesaplaşma çırpınışlarıdır. ‘Neydi sonuç?’ diye başlar anlatısına, bitirişi ‘susmak, susmak, susmak’tır. Anlatıcının kendi korkaklığını haykıran son cümlesi bir sonraki romanın adına dönüşecektir: Korkağın Türküsü. Daha çok dış dünyanın etkileriyle, karanlıklarıyla kendi iç dünyasını, acılarını, çırpınışlarını birleştirecektir anlatıcı, hem de önceki romanlardan daha bir öne çıkarak. Korkağın Türküsü her ne kadar ‘artık söyleyecek sözünün olmadığını’ söyleyerek bitse de daha umutlu bir atmosferi barındırır. Anlatma çırpınışının sanki karşılık bulma olasılığı doğmuştur. Taşlı yollarda eski günlerin gerçeğine dönmek istese de sokağın direncine göz kırpacaktır. Üç romanın ardından gelen Çırpınışlar o yalnızlık, yaşlılık, yenilmişlik, içe dönüklük sürecini tamamlayan, sıkı örgülerle öncekilere tutunan, ama söyleyişiyle, çağrışım zenginliğiyle, biçemiyle öncekilerden ayrı da okunabilecek bir roman.

Aslında bu dört roman için de “roman mı?” sorusunu sormak mümkün. Çok kendine özgü anlatılar olduklarını söyleyebilir miyiz? Denemeye, öyküye, anıya, şiire kapı aralayan, türler arasında gidip gelen metinler. Özellikle anlatımın her anlatıda yeniden inşa edilmesi, kendine özgü kalıbı bulması önemli. Kasırganın Gözü’ndeki, Korkağın Türküsü’ndeki dışa dönük dil, sokağın söyleyişi, üstgeçitler, toplumsal arka plan, Çırpınışlar’da daha içe dönük, bilinç akışıyla savrulan, düzen istemeyen, çağrışımlarla oluşturulan bir dile dönüşüyor. Ama anlatı nasıl bir biçime bürünürse bürünsün anlatıcının yalnızlığı, yaşlılığın içinde geçmişin izleri, umursanmamayı kanıksayarak da olsa, yeniden sokaksız kalmayı göze alarak anlatmaya ‘çırpınması’ dört romana da yansıyor.
Çırpındıkça batmak gibidir Çırpınışlar anlatısının kurgusal yapısı. Dört bölüme ayrılıyor roman. Her bölümün girişinde gidene, yalnız bırakana, geçen zamana, yaşlılığa ilişkin gündelik yaşamın ayrıntılarından çağrışımlarla kısa kısa öykücükler yer alıyor. Arkasından şiirsel söyleyişi öne taşıyan metinler geliyor her bölümde. Şiirsel metinler yalnızlığın, yaşlılığın, yenilmişlik duygusunun izlerini dinginliğe taşıyor. Her bölümün sonunda ise sözcüklerin tadına vara vara okumanız gereken, çağrışımlarla zenginleşen uzun anlatılar var. Uzunlu kısalı, eksiltmeli, bilinçli olarak söyleyişi kırılan cümlelerle düzenli söyleyişe karşı koyan, bilinç akışına yönelen anlatılar… Bir düzen gerektirmez anlatmak için çırpınmak. Düzensiz çağrışımlarla anlatının ritmini arttırır bu uzun bölümler. Ama bu düzensizlik içinde bile yazınsal mimarisini oluşturma ustalığını gösterir Necati Tosuner. Her bölümün sıralaması, uzun anlatıdan hemen önce gelen şiirsel metin, uzun anlatıda bir paragraf ya da geçiş olanağı sağlayan koyu sözcükler düzensiz görünen söyleyişin ustalıklı mimarisini oluşturur.
Hırpalanan, örselenen, incinmiş bir yaşamın sonuna doğru yalnızlığın, yaşlılığın sancılı günleridir anlatıcının içinde bulunduğu zaman. Kimi kez huysuz olabilir, ötelemiştir çünkü günleri. Umduklarını bulamamıştır, gelecek günlerin karanlığına karşı çocukluğun gerçeğine yönelecektir, o sokağını bulabilmek için. Anlatmak, düşündüğünü söylemek için çırpınmak yetmez vurdumduymazlığın karşısında. Hep kendisinde arasa da kusuru sanki anlamak ya da ayırtına varmak için hiç ‘çırpınmayan’lara da, kalabalığın gürültülü ‘sessizliği’ne de gönderir bizi. Yenilmişliğin içindeki masalsı yanı, anlatacak öyküsü olanın umudunu da taşır satır aralarında. Giderek kabalaşan dünyanın içinde anlatıcının iç sesidir yalnız olmanın, söyleşmenin çırpınışları…

Necati Tosuner öykücülüğüyle, romancılığıyla yazınımızın yapı taşlarından biridir. Çırpınışlar romanıyla bir dörtlemeye dönüşen romanlar kendine özgü anlatılar olarak romancılığımızda özellikli bir yerde konumlanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder