Çırpınışlar
Çırpınmanın acı veren
bir yanı var elbette. İnsanın çırpınışında üzüntü veren, belki de telaşlandıran
bir anlam var. Ama her çırpınışın bir çabayı gerektirdiğini de unutmamalı.
Belki de gücünün çok üstünde bir çaba harcamak gerekli. Hem de sonunda tam
olarak istediğini elde edemeyeceğini bile bile. Çırpınış, anlatanın bir şeyler
söyleyebilmek için çabalamasını imlediği kadar, dinleyicinin / okuyucunun
anlatılanlar karşısındaki vurdumduymazlığını, anlayışsızlığını da imlemez mi?
İlk bakışta görünmeyen şeyleri anlatabilmek için çırpınmak, bu çırpınışın
sessizlik duvarlarına çarpmasıyla oluşan yenilmişlik duygusuyla baş ederek
yeniden çabalamak, söylemenin, dinmeyen anlatma isteğinin yeniden
umutlandırması… “sokaksız kalmış olsan bile”…
Necati
Tosuner, Kasırganın
Gözü romanıyla başlayan küskünlüğün, yenilmişliğin, yalnızlığın görünen
yüzünün arkasında kalan savrulmaları anlatma çabasını, birbiriyle sıkı bağlarla
örülen üç romanının ardından son romanı Çırpınışlar’la sürdürüyor. Her
romanında anlatım gücünü sınayarak, yenileyerek, anlatısını yazınımızın doruk
noktasına taşıyarak… 2008’de yayımlanan Kasırganın
Gözü’nde ‘balkondaki yalnız adam’ın dış dünyaya bakışı vardır. Geçmişin
acılarıyla, geleceğin karanlığıyla sarmalanan bir yenilmişlik duygusu
içindedir. Son romanın ardından belki de dörtleme diye adlandırmamız gereken
romanların ikincisi Susmak Nasıl da
Yoruyor İnsanı, yalnızlığıyla yaşayan ve giderek yaşlanan anlatıcının daha
içe dönük anlatma, hesaplaşma çırpınışlarıdır. ‘Neydi sonuç?’ diye başlar
anlatısına, bitirişi ‘susmak, susmak, susmak’tır. Anlatıcının kendi
korkaklığını haykıran son cümlesi bir sonraki romanın adına dönüşecektir: Korkağın Türküsü. Daha çok dış dünyanın
etkileriyle, karanlıklarıyla kendi iç dünyasını, acılarını, çırpınışlarını
birleştirecektir anlatıcı, hem de önceki romanlardan daha bir öne çıkarak. Korkağın Türküsü her ne kadar ‘artık
söyleyecek sözünün olmadığını’ söyleyerek bitse de daha umutlu bir atmosferi
barındırır. Anlatma çırpınışının sanki karşılık bulma olasılığı doğmuştur.
Taşlı yollarda eski günlerin gerçeğine dönmek istese de sokağın direncine göz
kırpacaktır. Üç romanın ardından gelen Çırpınışlar o yalnızlık, yaşlılık, yenilmişlik,
içe dönüklük sürecini tamamlayan, sıkı örgülerle öncekilere tutunan, ama
söyleyişiyle, çağrışım zenginliğiyle, biçemiyle öncekilerden ayrı da
okunabilecek bir roman.
Aslında bu dört roman
için de “roman mı?” sorusunu sormak mümkün. Çok kendine özgü anlatılar
olduklarını söyleyebilir miyiz? Denemeye, öyküye, anıya, şiire kapı aralayan,
türler arasında gidip gelen metinler. Özellikle anlatımın her anlatıda yeniden
inşa edilmesi, kendine özgü kalıbı bulması önemli. Kasırganın Gözü’ndeki, Korkağın
Türküsü’ndeki dışa dönük dil, sokağın söyleyişi, üstgeçitler, toplumsal
arka plan, Çırpınışlar’da daha içe dönük, bilinç akışıyla savrulan, düzen
istemeyen, çağrışımlarla oluşturulan bir dile dönüşüyor. Ama anlatı nasıl bir
biçime bürünürse bürünsün anlatıcının yalnızlığı, yaşlılığın içinde geçmişin
izleri, umursanmamayı kanıksayarak da olsa, yeniden sokaksız kalmayı göze
alarak anlatmaya ‘çırpınması’ dört romana da yansıyor.
Çırpındıkça batmak
gibidir Çırpınışlar anlatısının kurgusal yapısı. Dört bölüme ayrılıyor
roman. Her bölümün girişinde gidene, yalnız bırakana, geçen zamana, yaşlılığa
ilişkin gündelik yaşamın ayrıntılarından çağrışımlarla kısa kısa öykücükler yer
alıyor. Arkasından şiirsel söyleyişi öne taşıyan metinler geliyor her bölümde.
Şiirsel metinler yalnızlığın, yaşlılığın, yenilmişlik duygusunun izlerini
dinginliğe taşıyor. Her bölümün sonunda ise sözcüklerin tadına vara vara
okumanız gereken, çağrışımlarla zenginleşen uzun anlatılar var. Uzunlu kısalı,
eksiltmeli, bilinçli olarak söyleyişi kırılan cümlelerle düzenli söyleyişe
karşı koyan, bilinç akışına yönelen anlatılar… Bir düzen gerektirmez anlatmak
için çırpınmak. Düzensiz çağrışımlarla anlatının ritmini arttırır bu uzun
bölümler. Ama bu düzensizlik içinde bile yazınsal mimarisini oluşturma
ustalığını gösterir Necati Tosuner. Her bölümün sıralaması, uzun anlatıdan
hemen önce gelen şiirsel metin, uzun anlatıda bir paragraf ya da geçiş olanağı
sağlayan koyu sözcükler düzensiz görünen söyleyişin ustalıklı mimarisini
oluşturur.
Hırpalanan, örselenen,
incinmiş bir yaşamın sonuna doğru yalnızlığın, yaşlılığın sancılı günleridir
anlatıcının içinde bulunduğu zaman. Kimi kez huysuz olabilir, ötelemiştir çünkü
günleri. Umduklarını bulamamıştır, gelecek günlerin karanlığına karşı
çocukluğun gerçeğine yönelecektir, o sokağını bulabilmek için. Anlatmak,
düşündüğünü söylemek için çırpınmak yetmez vurdumduymazlığın karşısında. Hep
kendisinde arasa da kusuru sanki anlamak ya da ayırtına varmak için hiç
‘çırpınmayan’lara da, kalabalığın gürültülü ‘sessizliği’ne de gönderir bizi.
Yenilmişliğin içindeki masalsı yanı, anlatacak öyküsü olanın umudunu da taşır
satır aralarında. Giderek kabalaşan dünyanın içinde anlatıcının iç sesidir
yalnız olmanın, söyleşmenin çırpınışları…
Necati
Tosuner öykücülüğüyle, romancılığıyla yazınımızın yapı
taşlarından biridir. Çırpınışlar romanıyla bir dörtlemeye
dönüşen romanlar kendine özgü anlatılar olarak romancılığımızda özellikli bir
yerde konumlanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder