Henrik İbsen Oyunlarında Gerçekçi
Tiyatro Öğeleri
Kadir Yüksel
19.
Yüzyılın ikinci yarısında bütün sanatları etkisi altına alan, modern sanatın
başlatıcısı sayılan gerçekçilik akımının tiyatrodaki en önemli temsilcilerinin
başında geldiği söylenir Henrik İbsen’in. Tiyatro yazınında Pirandello’nun
deyimiyle “Shakespeare’den sonraki en
büyük oyun yazarı” olarak anılacaktır. Bernard Shaw ise İbsen’i Shakespeare
ile karşılaştıracak ve İbsen’i öne çıkaracaktır. Bir başka kesim için ise “leşlerin üzerinde gezinen bir leş kargasıdır”.
Özdemir Nutku Modern Tiyatro Akımları
adlı yapıtında Henrik İbsen’in büyük bir yazar oluşunun en önemli göstergesi
sayar bu iki uçlu yaklaşımı. “Onu
sevmeyenlere olumsuz, sevenlere olumlu görünecek kadar kesin çizgilerini,
kişiliğini elde etmiştir artık”
(Nutku,1963;
Sy.103) Tiyatro yazınında kendine özgü biçemini oluşturmuş, kendisinden sonra
gelen tiyatro anlayışlarını etkilemiş olan İbsen’in oyunlarında gerçekçi tiyatro
öğelerinin izini sürerek onun gerçekçilik anlayışındaki yerini, konumunu
belirgin kılabiliriz.
Tiyatroda
Gerçekçilik Romantizme tepki olarak yeni bir biçim arayışıyla başlar. Oyun
yazarlığında olduğu kadar sahneye koyuculukta, oyunculukta da yenilikler
getiren bir akım olur. Yönetmenin ortaya çıkışıyla, oyunculukta belli
yöntemlerin uygulanmasıyla, sahne üzerinde dördüncü duvar anlayışıyla, dekorda
kostümde getirilen yeniliklerle gerçekçilik akımı tiyatroyu bütünsel anlamda
etkilemiştir. Romantizmin yaşamdan kopuk, toplum sorunlarına karşı ilgisiz,
yapay ve aşırı duygusal yapısına karşı çıkılmıştır. Günlük yaşamın
gerçeklerine, insanın iç dünyasına, çevresiyle olan etkileşimine, savaşımına
yönelmişler, akılcılığı ve bilimselliği öne çıkarmışlar, bunları süssüz,
gerçeğe yakın, yapaylıktan uzak bir anlayışla sahneye taşımaya çalışmışlardır. Toplum
sorunlarına daha eleştirel yaklaşmışlar, gerçeğin yansıtılmasına önem
vermişlerdir. Çağın insanına seslenebilmenin yepyeni bir tiyatro anlayışıyla
sağlanabileceğini söylemişlerdir.
Gerçekçi
sanat anlayışının, özelde gerçekçi tiyatro düşüncesinin giderek etkisini
arttırmasının en büyük nedeni, özellikle Avrupa’da yaşanan bilimsel, sosyal,
düşünsel gelişmelerdir. Felsefede Comte’un düşünce yapısının etki alanını
genişletmesinin, Marks’ın düşüncelerinin giderek daha fazla tartışılmasının
yanı sıra, psikolojide yaşanan gelişmeler, özellikle insanın gelişimine ilişkin
Darwin’le başlayan “evrim” tartışmaları kıta Avrupa’sında büyük dönüşümleri de
beraberinde getirmiştir. Psikolojide Freud’un insanın iç dünyasına ilişkin
bulguları sarsıcıdır. “Çevresine yazgılı
insan” düşüncesi yaygınlaşır. Sanayi devrimi, sınıfların keskin hatlarla
belirmeye başlaması, ekonomideki ve teknolojideki buluşlar, hızlı gelişmeler
çağın insanını daha hızlı değişmeye zorlamıştır. Teknolojik gelişmeler iş tezgâhlarını
boşa çıkarmış, sanayinin büyümesi şehir yaşantısının gelişmesini sağlamış, yeni
bir göç dalgası nüfus yapılarını değiştirmiştir. Çalışma koşulları çok
ağırlaşmıştır. Ücretler düşüktür. Barınmadan eğitime pek çok ihtiyaç insanların
yaşamını zorlaştırmaktadır. İşçi sınıfı kendisini oluşturmaya başlamış,
sendikal haklar verilmiştir. Hem toplumsal anlamda, hem ülkeler arasında, hem
de bireysel olarak ekonomik bunalımlar yaşanmaktadır. Bütün bu koşulların
içerisinde sanatçılar, eleştirel tavırlarını sergilemişler ve sanatın bu
gelişmeleri eskimiş sanat anlayışlarıyla dile getiremeyeceğini savunmuşlar,
çağın insanının sorunlarını o çağın bilimsel yapısına uygun bir anlayışla
sanata taşımaları gerektiğini söylemişlerdir.
Henrik İbsen böylesi bir dönemin
içinde ve bu dönemin anlayışından etkilenerek yazacaktır oyunlarını. Özellikle
Zola’nın öncülüğünde Fransa’da gelişen karşı çıkış kısa sürede Avrupa’ya
yayılacaktır. Zola, artık romantik kahramanlık öykülerinin, masalların seyirciyi
ilgilendirmediğini, onlara gerçekleri anlatma zamanının geldiğini
söyleyecektir. Sahne geçmiş zamanın süprüntülerinden temizlenmeli, deneysel ve
bilimsel gerçek, olduğu gibi sergilenmelidir. “Dram, kaçınılmaz olarak modern ve gerçekçi olacaktır.” (Nutku,1963;
Sy. 27) Bu anlayış daha sonra tiyatro sanatında yaşanan diğer gelişmelerle,
yönetmen kavramıyla birleşecek ve yeni bir tiyatro anlayışı ortaya çıkacaktır.
Zola’nın
etkisiyle ortaya çıkan doğalcılık (Naturalizm) akımı pek çok gerçekçi yazarı bazı
yönleriyle etkisi altında tuttuğu gibi İbsen’i de etkileyecektir. Fotoğraf
gerçekliğiyle gerçeğin tam bir kopyasına ulaşma isteği doğalcılığı
gerçekçilikten ayıran özelliklerden en önemlisidir. Gerçekçilik gerçeği olduğu
gibi yansıtmak yerine gerçeği sanatın süzgecinden geçirip sadece göstermeyi
seçecektir. İbsen’in Brand oyununda
fotoğraf gerçekliğini kullandığını, ama görünen gerçeğin arkasındaki özü arayan
kurgulamasıyla, olay dizisindeki, karakterlerindeki derinlikle doğalcılıktan
uzaklaştığını da söyleyebiliriz. Özellikle ilk oyunlarında doğalcılığın
etkilerini görebiliriz. Örneğin Peer Gynt
oyunundaki betimlemeler doğalcılık izleri de taşımaktadır. Sonraki oyunlarında Hedda Gabler’de, Nora’da, Borkman’da, Solness’te, doğalcılıktan çok gerçekçi
estetiğe yakınlaştığını söyleyebiliriz. Doğalcılığın çoğu zaman yüzeysel kalan
yaklaşımının İbsen oyunları için düşünülemeyeceğini söyleyebiliriz. Gerek olay
dizisinde, gerekse karakterlerinde yüzeysel değildir İbsen.
İskandinav
edebiyatının gerçekçilik anlayışıyla birlikte parlamasında İbsen’in rolü çok
büyüktür. G. Lukacs Avrupa Gerçekçiliği
adlı yapıtında İbsen’in hem dramatik yoğunluk açısından, hem de biçimsel
yönüyle zamanın Batı Avrupa dramından büyük ölçüde üstün olduğunu
söyleyecektir. Hatta İbsen’den çok fazla etkilenen İskandinav yazarlarının da
Avrupalı uğraşdaşlarından üstün olduğunun altını çizer. Kıta Avrupa’sında ilk
yapısını oluşturan gerçekçi dramın Rus ve İskandinav yazarlarıyla yeni bir
şafağı belirttiğini söyler. Strindberg’in İbsen’den aldığı anlayışı daha da
ileri taşıdığı örneğini verecektir. (G.Lukacs, Çev: M.H.Doğan, 1977;
Sy. 182)
Gerçekçi
tiyatronun öğelerine ve bu öğelerin İbsen oyunlarında yer alışlarına
baktığımızda birkaç ana öğenin öne çıktığını söyleyebiliriz. “İyi kurulu oyun”,
perspektif anlayışı, günlük yaşam gerçeklerinin ele alınışı, akılcılık ve
bilimsel düşüncenin savunulması, insanın çevresiyle olan etkileşimi,
karakterlerin idealize edilmemesi, toplumsal sorunların sahneye taşınması
gerçekçiliğin İbsen oyunlarında öne çıkan özellikleridir.
İyi Kurulu Oyun
Gerçekçi
tiyatro anlayışında biçimsel olarak en önemli özellik hiç kuşkusuz “iyi kurulu
oyun” yapısıdır. İbsen neredeyse bütün oyunlarında bu temel yapıyı
kullanacaktır. Scribe’in ortaya attığı, G. Freytag’ın formüle ettiği “iyi
kurulu oyun” anlayışı İbsen’in ve ardından gelen gerçekçi yazarların bağlı
oldukları bir anlayış olarak bugüne kadar geçerliliğini sürdürür. Serim
bölümünün ardından gelen gelişen aksiyon ve doruk noktayı, düşen aksiyon ve çözüm
bölümleri izleyecektir. Oyunların ilk perdesinde oyun kişilerini tanırız,
birbirleriyle olan ilişkilerini görürüz. Yazar ilk perdede bize çatışmanın
ipuçlarını verecek, ana çatışmanın içine çekecektir. İkinci perde olay
dizisinin giderek geliştiği, aksiyonun giderek arttığı perdedir. Üçüncü perde
de çatışma tam olarak ortaya çıkacak, doruk noktaya (kriz noktasına)
ulaşılacaktır. Dördüncü perde, zorunlu sahnedir, gerilim düşmeye başlayacak
yeni krizler eklenmeyecek, içine düşülen kötü durum çözüme doğru yönlendirilecektir.
Beşinci perde hızla çözüme ulaşılan perdedir. (Şener, 1982; Sy. 164)
İbsen’in
beş perdelik oyunlarından biri olan Denizden
Gelen Kadın’da “iyi kurulu oyun” yapısının özelliklerini bulabiliriz. İlk perde tam anlamıyla bir serim bölümüdür,
oyun kişilerini tanır, çatışmanın ipuçlarını alırız. Dr Wangel’in kızları ölmüş
annelerinin doğum günü için verandayı süslemişlerdir. Dr. Wangel eşi öldükten
sonra Ellida ile evlenmiştir. Arnhold davetli olarak yıllar sonra gelmiştir.
Genç ressam Ballested’i ve heykeltıraş Lyngstrand’ı tanırız. Heykeltıraş genç
bir gemi yolculuğunda geminin enkazı üzerinde beklerken kaptığı hastalıktan söz
eder. Ellida’nın on yıl önce nişanlandığı gemici ile benzemektedir
Lyngstrand’ın anlattıkları. İkinci perde yükselen aksiyonun perdesidir. Ellida
ve Dr Wangel evliliklerini sorgulamaya başlayacaklardır. Üçüncü perde yükselen
aksiyonun güçlendiği ve gerilimin arttığı perdedir. On yıl öncesinin nişanlısı,
Yabancı geri gelecek ve Ellida’yı birlikte gitmeye davet edecektir. Aynı
zamanda yükselen aksiyon sona erecek ve doruk noktasına ulaşılacaktır. Dördüncü
perde, düşen aksiyonun zorunlu sahnesidir, aksiyonun düşüşü, yeni bir düğümün
eklenmemesiyle çözüme doğru yol almaya başlar. Dr Wangel ve Ellida’nın evlilik
ve geçmiş üzerine tartışmalarına Arnhold’da katılacaktır. Beşinci ve son perde
çözüme ulaşılan perdedir. Ellida Yabancı’nın teklifini kabul etmek
istemektedir. Dr Wangel, Ellida’yı seçiminde özgür bırakır. Geçmişinde özgürce
davranamayan Ellida bu özgür kılınmanın etkisiyle Yabancı’yı seçmekten
vazgeçecek ve Dr Wangel’le yaşamayı seçecektir.
İyi
kurulu oyun yapısının İbsen oyunlarının ana kurgusunu oluşturduğunu
söylemeliyiz. Bir başka oyunda daha bu kurgunun öğelerine bakabiliriz. Yaban Ördeği oyununun ilk perdesindeki
davetlilerin yer aldığı ziyafet serim bölümüdür ama bütün oyun kişilerini
tanımayız, ikinci perdede Ekdal’ın atölyesinde diğer oyun kişileri de yerini
alacaktır. İlk perde ana çatışmanın izlerini de verecektir. İkinci perdede
Ekdal’in atölyesine gelen Gregers ile aksiyon yükselmeye başlar. Üçüncü perdede
doktor Relling’le ve İhtiyar Werle’nin gelişiyle gerilim yükselecek ve doruk
noktaya ulaşılacaktır. Dördüncü perdede geçmişten gelen bütün gizlerin açığa
çıkmasıyla, Ekdal’in kızı Hedwig’le ilgili düşünceleriyle aksiyon
yavaşlayacaktır. Beşinci perdede Hedwig’in yaban ördeği simgesiyle
özdeşleşmesinin ardından acı sonuyla çözüme ulaşılacaktır.
Sadece
beş perdelik oyunlarında değil diğer oyunlarında da iyi kurulu oyun
özelliklerine sıkı sıkıya bağlıdır. Örneğin Hedda
Gabler, John Gabriel Borkman dört
perde, Hortlaklar, Nora, Yapı Ustası
Solness ise üç perde olmalarına karşın iyi kurulu oyun yapısını
barındırırlar.
Perspektif Anlayışı
Rönesansla
birlikte sanatın temel taşlarından biri olan perspektif, gerçekçi estetiğin de
temellerinden birini oluşturacaktır. Sanatın en büyük devrimlerinden biri
olarak kabul edilen perspektif, bakış açılarını tamamen değiştirmiş, doğanın
olduğu gibi yansıtılmasını mümkün kılmıştır. Derinlemesine bakışı gereksinen
perspektif, gerçekçi estetiğin yüzeyselliğe karşı çıkma, görünenin ardındaki
gerçeğe yönelme özellikleriyle birleşecektir. Perspektif, olay dizisinde
tarihsel bakışı, geçmişin şimdide bıraktığı izlerin öne çıkmasını,
karakterlerin derinliğini, görselliğin boyutlandırılmasını sağlayacaktır.
G.
Lukacs Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı’nda
gerçekçiliğin perspektif anlayışıyla bütünleştiğini ve toplumsal, tarihsel
gerçekliğin oluşmasında perspektifin kesin bir rol oynadığını söyler.
Perspektifin önemi nesnel gerçeklikle bunun sanatsal yansıması arasındaki
ilişkidedir. “Şimdiki zamanın kökleri
geçmişte, geleceğin kökleri de şimdiki zamandadır. (…) Eğer hayatın eksiksiz,
biçim bakımından inandırıcı ve tutarlı bir görüntüsü verilecekse sıralamayı
tersine çevirmek gerekir. Hayatta “nereye” sorusu, “nereden”in bir sonucu ise
sanatta “nereye” özü, çeşitli öğelerin seçimini ve oranını belirler.
Nedensellik sıralaması değişikliğe uğramazsa eser gelişigüzel bir olay dizisi
olmaktan öteye gitmez.” (G.Lukacs, Çev: C.Çapan, 1986; Sy. 63)
Perspektif anlayışından
yararlanan bakışın İbsen’in bütün oyunlarında yer aldığını görüyoruz. Daha olay
dizisine geçmeden perde başlarında verilen dekor direktiflerinde bile bir
perspektif anlayışından söz edilebilir. Örneğin, Brand oyununun ikinci perde girişindeki dekor direktiflerine
baktığımızda sahnede yaratılmak istenen perspektifi görebiliriz: “Fiyort kıyıları, her tarafta dik
kayalıklar, yakında bir tepecik, üzerinde eski, harap bir kilise, fırtınalı bir
hava…” Hedda Gabler oyununun
hemen başında ayrıntılı olarak verilen dekor direktifi hem gerçekçiliğin
ayrıntılı yaklaşımını hem de bir ev sahnesi de olsa perspektif bakışa ne kadar
dikkat edildiğini gösterir. Biz Ölüler
Uyanınca’nın dekor direktifi çok iyi bir örnek oluşturur. Bir kaplıca
otelinin dışını anlatır İbsen, fıskiyesiyle, çalılıklarıyla, ağaçlıklarıyla,
yazlık evleriyle. Önde ise bir masa ve iskemle vardır. Bununla da yetinmez, “Arkada fiyorttan denizi, burnu ve
uzaklardaki ufak adaları gören bir manzara” notunu düşer. (Güçbilmez, 2016;
sy. 73)
Aynı
perspektif bakışı İbsen oyunlarındaki olay dizisinde de, karakterlerin
oluşumunda da görürüz. Olay dizisi ve ana çatışma mutlaka eskiye, geçmişte
yaşanan bir olumsuzluğa dayanmaktadır. Olay dizisi oyunun çok küçük bir
bölümünde yer alacak, asıl gerilimi ve ana çatışma noktasını geçmişten gelen
sorunlar oluşturacaktır. Oyunlar şimdiden çok geçmişin ağırlığıyla oluşturulmuş
bir yapıya bürünecektir. Geçmişte olan şimdiye etki etmektedir, şimdide
konuşulmakta, tartışılmakta ve gerilimli bir yapıya ulaşmaktadır. (Güçbilmez,
2016; Sy. 70 – 77)
John
Gabriel Borkman oyununda eski bir banka direktörü olan
Borkman geçmişte bir suç işlemiş, zimmetine para geçirmiştir. Ailesinin onurunu
zedelemiştir, bu nedenle uzun süredir kimseyle görüşmez, ailesiyle, oğluyla
ilgilenmez. Bu arada oğul büyümüştür, Madam Borkman artık ailenin onurunu
oğlunun kurtaracağını söyler. Bu arada Madam Borkman’ın kız kardeşi gelecektir.
O kötü günlerinde Borkman’ların oğlunu sahiplendiğini ve yetiştirdiğini
öğreniriz. Tartışmalar, gerilimler hep o geçmişteki suçun yansımaları olarak
sürer. Olay dizisinde şimdiye ilişkin olan ise üniversite öğrencisi genç
Erhard’ın babasının suçunun yükünü taşımak istememesi ve gençlik sevdaları,
teyzenin kendi yetiştirdiği Erhard’ı geri istemesidir. Gerilim geçmişten
şimdiye taşınanlarla sağlanacaktır. Karakterlerde de aynı yapıyı görürüz. Gene
aynı oyuna bakarsak, kızkardeş Ella’nın gençliğinde Borkman’ı sevdiğini
öğreniriz. Bu yüzden Ella kardeşine karşı sevgisizdir, oğullarını alıp
büyütmesinde bile bu yenilmişliğinin izi vardır. Geçmişten gelenin şimdiye
etkisi ve serimden sonra giderek açılan gizler insana, çevresine derin bir
bakışın, perspektif anlayışının izleridir.
Denizden
Gelen Kadın’da Ellida’nın yıllar önce yaşadığı bir
ilişkinin şimdiye yansımalarını, Yabancı’nın gelişiyle geçmişe ait gizlerin
ortaya çıkışını ve karakterlerdeki yansımalarını görürüz. Ayrıca Ellida’nın iç
dünyasına ilişkin derinliği kazandıran da geçmişin tortularıdır. Bir Bebek Evi Nora oyununda ‘şimdi’,
Nora’nın ‘geçmişte’ iyi niyetle ama bilerek yaptığı bir hatanın yansımalarıyla
kurulacaktır. Nora’nın dönüşümünü, bilinç düzeyinde ‘şimdi’yi sorgulamasını,
köktenci kararlar almasını sağlayan da o hatanın aile içindeki yansımaları
olacaktır. Hedda Gabler’i, Rosmer’i, Rubek’i acı sonlarına taşıyan da
derinlikli bakış açısıdır, perspektiftir.
Gündelik
Yaşamdan Sahneye
Gerçekçiliğin
temelini oluşturan en önemli ilke günlük yaşam gerçeklerinin, somut olarak
sahneye taşınmasıdır. İdealizmin, düşlerin, masalsılığın, tanrısal olanın
yerini yaşanan gerçekler almıştır. Duyumlarla algılanan gerçeklerin bilincin ve
sanatın süzgecinden geçirilerek sahneye taşındığını, görünür kılındığını,
somutlaştırıldığını görürüz.
Akılcılık, bilimsel
düşünce gerçekçi estetiğin temelidir. Yaşamın gerçekleri, özellikle ahlak
düşüncesi sorgulanacaktır. Ahlakın, dinin yasaklamaları dışlanacak, doğruluk,
adalet gibi değer yargıları tartışmaya açılacaktır. Gerçeğin sadece doğru ve
ideal yanı değil acı, çirkin, kötü yanı da seyirciye sunulacaktır. Görülmeyeni
görmeye çalışacak, toplumsal sorunların arka planını da, insanın iç dünyasını
da sorgulayacak, gösterecektir.
Taklit üzerine kurulu
Aristotelesçi tiyatronun yaşamı yansıtma, gerçeğe benzerlik elde etme ilkesi
klasik tiyatro anlayışında da yer alır. Klasik anlayışta var olan kalıplar,
örneğin olay dizisinin ve karakterlerin idealize edilmesi, gerçekçi tiyatro
anlayışında kırılacaktır. Gerçeğe benzerlik elde etmek, gündelik yaşam gerçeklerinin sahneye
taşınması olarak değişecek, çağdaş insanın yaşamına etki edecek şekle
dönüştürülecektir. (Şener, 1982; Sy. 143)
Gündelik
yaşamın gerçeklerini sahneye taşımada İbsen’in gerçekçiliğin bütün izlerini
taşıdığını görüyoruz. Brand oyununda
ideallerine sıkı sıkıya bağlı bir din adamının kendisini ve çevresini yıkıma
taşır. Kendi çocuğunun ölümü bile Brand’ı ideallerinden vazgeçiremeyecektir. Hortlaklar oyununda Bayan Alving
kocasının işlediği günahı gizlemek için, kocasından kalan bütün mal varlığıyla
bir çocuk yuvası yaptırır. Oğlu Oswald’ı kocasının işlediği günahtan kurtarmak
istemektedir, babasının suçunun cezasını oğlunun çekmesini istemez. Ama oğlu
Oswald’da aynı günahı işlemek üzeredir. Alving oğluna her şeyi anlatır. Babasının
nasıl bir insan olduğunu, işlediği günahları öğrenir Oswald. Hastalığının
nedeni babası olabilir. Günahlardan kurtulmanın yolu hastalığından
kurtulmaktır. Oğluna yardım etmesi gereken Alving, Oswald’ın kriz anında ona
aşırı dozda morfin verip vermeme kararıyla karşı karşıyadır. Oyun, kriz
geçirdiğinde aşırı dozda morfinin etkisiyle sayıklayan Oswald’ın “Anne, güneşi ver bana.(…) Güneş, güneşi…” sözleriyle
biter. Yaşamın çirkin yüzü, korumacı olan bir annenin çok güç bir kararla karşı
karşıya kalması, geçmişin günahlarını taşıyan karakterler, şimdinin üzerinde
keskin bir kılıç olarak bekleyen bir geçmiş somut yaşamın izlerine götürür
seyirciyi.
Nora Bir Bebek Evi’nde Nora, kocasının
yakalandığı hastalıktan kurtulması için güneye gitmesi gerektiğini öğrenir. Ama
bunu karşılayacak paraları yoktur. Nora kocasının kızacağını bile bile borç
para bulur, faizle borca girer, üstelik kefil olarak, ölen babasını gösterir ve
imzasını taklit eder. Kocası hastalıktan kurtulacaktır ama Nora borcu ve
faizlerini ödemekte zorlanacaktır. Oyun geçmişte yaşanan bu sahte imza atma ve
borcunu ödeyememe üzerinden şimdiye taşınır. Gündelik yaşam Nora’nın kocası
Thorwald’ın bir bankada, yüksek aylıkla işe başlayacak olmasıyla somutluk
kazanır. Thorwald işe başladıktan sonra hiç geçinemediği eski arkadaşı
Krogstad’ı işten çıkarmak ister, yerine de eski bir tanıdık Madam Linde’yi
alacaktır. Ama bilmediği şey Krogstad’ın Nora’nın geçmişte borç para alıp sahte
imza verdiği kişi olduğudur. Nora’nın bilmediği giz ise Krogstad’ın imzanın
sahte olduğunu bilmesidir. Geçmiş bütün ağırlığıyla karşısına çıkacaktır
Nora’nın, yaşanan suç, olay dizisiyle somut gerçekliğe ulaşacaktır.
Akılcılık ve Bilimsel Düşünce
Akılcılık,
bilimsel düşünme biçimi oyunlarda hemen kendini gösterir. John Gabriel Borkman oyununda Borkman’ın zimmetine para
geçirmesinin ardından yaşadıkları ve oyunun sonunda ekonomik düzene ilişkin
düşünceleri akılcılığın yansımasıdır. Rosmersholm’da
Rosmer’deki dönüşüm akılcı düşüncenin öne çıkmasıdır. Bir Halk Düşmanı oyunu Stockmann’ın akıla ve bilime olan sarsılmaz
inancıyla buluşturur seyirciyi. Yaban
Ördeği oyununda Ekdal’ın evi aynı zamanda bir fotoğraf atölyesidir ve Ekdal
ailesini kurtaracak bilimsel bir buluş için çalışmaktadır.
Gerçekçiliğin
bilimi ve deneyselliği öne çıkarmasının bütün özelliklerini olay dizisinde
gördüğümüz gibi kahramanların yaşamlarında da görürüz. Özellikle psikolojide
yaşanan değişimler, örneğin Nora’da, Hedda Gabler’de, Denizden Gelen Kadın’da karşımıza çıkacaktır. Freud’un insanın iç dünyasına
ilişkin sorgulamaları, Biz Ölüler
Uyanınca oyununda heykeltıraş Rubek’te, ebeveynlerle olan ilişkileri
açısından Brand’ta, Peer Gynt’te, Oswald’ta karşımıza çıkar. Darwin’le başlayan
soyaçekim tartışmaları da İbsen’in oyunlarına yansıyacaktır. Hortlaklar’da Alving’in günahlarının
Oswald’a geçmesi bir soyaçekimdir. Yaban
Ördeği’nde Hedwig tam bir soyaçekim örneği olarak kör olmakla karşı
karşıyadır, aynı zamanda geçmişte işlenen bir günahın da açığa çıkmasını sağlar
bu kalıtımsal özellik.
İnsan ve Çevresi
İnsanı
çevresiyle birlikte ele alan gerçekçi tiyatro anlayışı yeni bir yazgı
düşüncesini getirecektir. İnsanı oluşturan dış dünyası ve iç dünyasıdır. İnsan
çevresiyle bir çatışma içinde olduğu kadar kendi iç dünyasıyla da bir çatışma
içindedir. Bu çatışma anlayışı yeni bir dramatik anlama götürecektir.
Fizyolojik, psikolojik, toplumsal yapısıyla birlikte karmaşık ilişkileri içinde
ele alınacaktır insan ve yaşayan, canlı, derinlikli karakterlere dönüşecektir.
İbsen gerek oyun kişilerinin iç dünyasına derinliğine yönelmesiyle, gerekse o
iç dünyayı tartışmaya açarken çevresel, sınıfsal etkenleri de tartışmanın içine
çekmesiyle oyunlarını boyutlandırır.
Kentsoylu
toplumsal yapının içindeki ahlak anlayışı da İbsen’in tartışmalarında yer
bulur. Yapı Ustası Solness’te
Solness’in eşine, yanında çalışan Brovik’e, oğul Brovik’in nişanlısı Kaja’ya
karşı tutumları ahlak anlayışının sorgulanmasını getirecektir. Yaban Ördeği’ndeki İhtiyar Werle’nin
geçmişteki günahının karşılığında çevresine davranışları da aynı ahlak sorgulamasının
içinde değerlendirilebilir. John Gabriel
Borkman’da Borkman zimmetine para geçirmiş sonra da kendisini dış dünyadan
soyutlamıştır.
Aile kurumu da bütün
oyunlarında İbsen’in merceği altındadır. Aile içindeki sevgi anlayışı neredeyse
bütün oyunlarda oyun kişileri tarafından tartışmaya açılacak ve
sorgulanacaktır. Denizden Gelen Kadın’da
Doktor ve eşi Ellida evliliklerini tartışırlar. Nora Bir Bebek Evi’nde Nora eşi Helmer’in sevgi anlayışını
sorgulayacaktır. Hortlaklar oyununda
ise Bayan Alving’in ailesine bakışı ayrı bir tartışmayı getirir. Kocasının
bütün günahlarına karşın ailesini dağıtmayan, aile şerefini ve oğlunu korumaya
çalışan kadın. Aile içindeki sorgulamaların kadın üzerinden yapıldığını
görüyoruz bütün oyunlarında. Aile içinde kadının yeri, kadın özgürlüğü de öne
çıkıyor. Denizden Gelen Kadın, Biz Ölüler
Uyanınca, Nora Bir Bebek Evi kadınların yaşamı açısından öne çıkar.
Hedda Gabler oyunu insan ve çevresi,
ahlak anlayışının, ailenin sorgulanması, kadının özgürlüğü açısından gerçekçi
yapıtlar içinde özellikli bir yere sahiptir. Hedda’nın ruhsal yapısı, sınıfsal
konumu, davranışları, çevresiyle olan ilişkileri, kendi iç dünyasıyla ve
çevresiyle çatışmaları çok güçlü bir karakterin ortaya çıkmasını sağlar. Hedda
Gabler eşi George Tesman’la birlikte balayından dönerler. Tesman’ın halası da,
evdeki hizmetçi de Hedda’dan çekinmektedirler. Hedda kendi istekleriyle,
kurallarıyla, kaprisleriyle, sınıfsal farklılıklarıyla yaşamakta, çevresine
karşı öyle davranmaktadır. Hedda emekli bir generalin kızıdır, burjuva
toplumunun içinde üst tabakaya ait biridir. Evliliği de bir aşk evliliği
değildir. Hedda’nın artık durulup, kötünün iyisi bir eş seçmesiyle yapılmıştır
evlilik. Bütün bu kişilik özellikleri gerek Hedda’nın gündelik dilin kullanıldığı
usta işi diyaloglarıyla, tavırlarıyla, gerekse çevresel özellikleri de yansıtan
yan oyun kişilerinin diyalogları ve tavırlarıyla ortaya çıkarılır. Tesman
profesörlük yolunda ilerlemektedir. Rakibi Lövborg geçmişte Hedda’ya âşık olan
biridir ve Tesman’dan önce davranarak bilimsel bir yapıt ortaya çıkarır. Bu
yapıtı tesadüf eseri ele geçiren Tesman, Hedda’ya emanet eder. Hedda ise yapıtı
Lövborg’a vermez. Lövborg bir daha böylesi bir çalışmayı yapamayacağını düşünür
ve Hedda’nın kendisine verdiği silahla kendisini vurur. Adli Müşavir Brack
silahı Hedda’nın verdiğini anlayacaktır. Brack’ın bu bilgiyi Hedda’yı köle
etmek için kullanacağını düşünen Hedda oyunun sonunda köle olmaya
katlanamayacağını söyleyerek babasının silahlarından biriyle intihar edecektir.
Karakterlerin Gerçekçiliği
Henrik
İbsen’in oyunlarında karakterlerin idealize edilmediğini iyi yanlarıyla da kötü
yanlarıyla da gösterildiğini, derinleştirildiğini, yaşayan karakterlere
dönüştürüldüğünü görüyoruz. Özellikle insanın iç dünyasına derinlemesine girer
İbsen. Psikoloji biliminin gelişmeleri tam olarak yansıyacaktır oyunlarına.
Karakterler geçmişlerinin izlerinden kurtulamazlar. Brand ideal fikirlerinin
körlüğüyle çevresini önemsemeyen bir karakterdir. Yapı Ustası Solness iş
hayatının hırslarıyla yakın çevresinin çektiği sıkıntıların farkına varamaz. Hortlaklar’da Oswald çocukluğundan gelen
hastalıkla baş edemeyecek, aynı zamanda babasının günahı altında ezilecek,
babasının günahına benzer bir günahla karşı karşıya kalacaktır. Avukat Thorwald
eşi Nora’ya hep bakıma muhtaç bir çocuk gibi davranır. Nora ne kadar iyi
niyetli olursa olsun sahte imza atmıştır. Yaban
Ördeği oyunundaki büyük tüccar Werle kendi oğluna da çevresine de,
geçmişten gelen tanıdıklarına da, eski ortağına da kötü davranan, hırslarıyla
hareket eden bir karakterdir. Biz Ölüler
Uyanınca’da Profesör Rubek sanatçı olarak büyük başarılar yaşamasına karşın
geçmişinden kurtulamayacak, eşini sevmesine karşın ondan ayrılmak isteyecek,
sanatını sürdürmek için geçmişteki hatasını onarması gerektiğini savunacak,
eşini özgür bırakıp geçmişteki sevgilisine gidecektir.
Toplumsal Sorunların Tartışılması
Gerçekçilik
anlayışı toplumsal sorunların da sahneye taşınmasını, seyirciye gösterilmesini
ister. İbsen, insanların iç dünyalarını sorguladığı kadar karakterlerini
toplumsal yanlarını da sorgulayacaktır. Çevresel faktörlerin karakterlere
etkisi, toplum karşısında karakterlerinin duruşu oyunlarında sık sık
kullanılacaktır. Toplumsal sorunları tartışmaya açacaktır. İbsen için sorular
sormak ve göstermektir önemli olan. O yanıtların ve çözümlerin peşinde
değildir. Eleştirel gerçekçi anlayışın öne çıktığını söyleyebiliriz.
Bir Halk Düşmanı İbsen oyunları
içersinde toplumsal sorunların ve toplumcu düşüncenin en fazla öne çıktığı
oyundur. Kasaba için büyük bir gelir kaynağı olan kaplıcanın suyunun insan
sağlığını tehdit edecek derecede kirli olduğunu öğrenen Dr Stockmann kasabanın
gazetesinde yayımlanmak üzere bir makale yazar. Doktorun ağabeyi olan belediye
başkanı Peter, bunu öğrenir ve makalenin gazetede yayımlanmasına engel olur. Kaplıca
ekonomik anlamda kasaba için çok önemlidir, bu makale kaplıcanın sonu demektir.
İlk perdede doktorun yanında olan gazete sahibi Hovstad, belediye başkanının
tehditlerine dayanamaz ve makaleyi yayımlamaz. Belediye başkanı bütün bir
kasabayı harekete geçirir. Herkes Dr Stockmann’a karşı çıkar. Eşi ve çocukları
tehdit edilir, evlerinin camları kırılır, çocukları okuldan ayrılmak zorunda
kalır. Doktor halk düşmanı damgasını yer. Oyun bütün bunlara karşın doktorun
mücadele kararlılığıyla sonlanır. Bilimsel gerçeklerin toplum yaşamına
etkileri, toplumun bilimsel gerçeklerden uzak olması, toplum yararına
yapılanların insanı yalnızlaştıracağı, güçlü bir toplum eleştirisi olarak sahneye
taşınacaktır.
Rosmersholm’un kahramanı eski bir rahip
olan Rosmer eşinin intiharından sonra zamanla düşüncelerini değiştirecek, yeni
fikirlerin, radikal fikirlerin savunucusu olmaya karar verecektir. Bunun için
siyasete girmeyi düşünecektir. Radikal fikirleri yaymaya çalışan gazetelere
yardımcı olacaktır. Karşısında ise ölen karısının erkek kardeşi rektör Kroll
durmaktadır. O da radikal düşüncelere karşı çıkacak ve bu yönde siyasete
atılacaktır.
Toplumsal
sorunların yansıması açısından özellikle ekonomik sorunların da oyunlarda yer
aldığını görebiliriz. John Gabriel
Borkman ekonomik sorunlarla başlayan, Borkman’ın zimmetine para
geçirmesiyle ilerleyen ve son bölümde Borkman’ın iş dünyasına, ekonomik düzene
ilişkin düşünceleriyle son bulan, eleştirel gerçekliği öne çıkan bir oyundur.
Aynı şekilde Nora Bir Bebek Evi de
ekonomik sorunların yer aldığı oyunlardan biri. Nora’nın yıllar önce aldığı
borcu kocasının işsizliği yüzünden ödeyememesi ve ekonomik sıkıntılar içinde
yaşamalarıyla başlayan oyun, kocasının iş bulmasıyla, ekonomik olarak
rahatlamalarıyla sürecektir. Hortlaklar
oyununda Bayan Alving kocasından kalan bütün varlığı bir hayır işine
bağışlayacak, bu bağışın ekonomik olarak yönetilmesini de bir başkasına, Rahip
Manders’e devredecektir. Yaban Ördeği’nde
Ekdal ailesinin ekonomik sorunları öne çıkacaktır, oyunun en önemli gizlerinden
biri ailenin ekonomik sorunlarının İhtiyar Werle tarafından giderildiğini
öğrenmek olacaktır.
Oscar
Brockett, İbsen’in sıradan, basit konulara gerçek anlamlarının dışında başka
anlamlar yükleyerek dramatik aksiyonunu geliştirdiğini söyler. İnsan hayatına
ait bu tür gizemli yapıların kendisinden sonra gelen kuşaklarda simgeci
tiyatronun en büyük özelliği olacağını belirtir. İbsen’den sonra yazılan
oyunlarda tiyatro, bir tartışma alanına, düşünce aktarıcısı olmaya
dönüşecektir. (O.Brockett, 2000; Sy. 365)
Henrik İbsen bütün
öğeleriyle gerçekçilik estetiğini tiyatroya yansıtan ve gerçeğin
boyutlandırılmasını sağlayan bir oyun yazarı olarak modern tiyatronun ve yeni
arayışların başlangıç noktasıdır.
Kaynakça:
1-Modern
Tiyatro Akımları, Özdemir Nutku, Dost
Yayınları, 1963
2-Dünden
Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Sevda Şener, Adam
Yayınları,1982
3-Zaman,
Zemin, Zuhur, Beliz Güçbilmez, Dost
Yayınları, 2016
4-Çağdaş
Gerçekçiliğin Anlamı, G. Lukacs, Çev: Mehmet H. Doğan, Payel Yayınları, 1986
5-Avrupa
Gerçekçiliği, G. Lukacs, Çev: Cevat Çapan, Payel yayınları, 1977
6-İbsen’in
Sıradışı Kadınları, Bahar Akpınar, April
Yayınları, 2015
7-Tiyatro
Tarihi, Oscar Brockett, Dost
Yayınları, 2000
8-Gerçekçiliğin
Tarihi, Boris Suçkov, Çev: Aziz Çalışlar, Adam Yayınları, 1982
9-Tiyatro
Teorileri, Marvin Carlson, de ki
tiyatro, 2007
10-Dram
Sanatı, Özdemir Nutku, Kabalcı
Yayınları, 1987
Oyunlar:
1-Hortlaklar,
İbsen, Çev.: İbrahim Yıldız, İmge
Kitabevi, 2001
2-
İbsen Oyunları / Bir, Biz Ölüler Uyanınca, İbsen, Çev.: Ümmühan Kahraman
Güneş, Deniz Yayınları, 2006
3-
İbsen Oyunları / Bir, Denizden Gelen Kadın, İbsen, Çev.: Beliz Güçnilmez, Deniz Yayınları, 2006
4-
Brand, İbsen, Çev.: Seniha Bedri Göknil, M.E.B., 1945
5-Yapı
Ustası Solness, Toplu Oyunları 3, İbsen, Çev.: Meriç Gök, Mitos Boyut Yayınları, 2015
6-John
Gabriel Borkman, İbsen, Çev.: Cevat Memduh Altar, M.E.B, 1951
7-Hedda
Gabler, İbsen, Çev.: Şaziye Berin Kurt, M.E.B.,
1965
8-Nora
Bir Bebek Evi, İbsen, Çev.: Cevat Memduh Altar, M.E.B., 1989
9-Peer
Gynt, İbsen, Çev.: Seniha Bedri Göknil, Remzi
Kitabevi, 1956
10-Yaban
Ördeği, İbsen, Çev.: Şaziye Berin Kurt, M.E.B.,
1989
11-Rosamersholm,
İbsen, Çev.: Şaziye Berin Kurt, Kültür
Bakanlığı Yayınları, 1981
12-Bir
Halk Düşmanı, Toplu Oyunlar 1, İbsen, Çev.: Yılmaz Onay, Mitos Boyut Yayınları, 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder