Karton Ev
Kadir Yüksel
2011
yılının Temmuzunda Varlık dergisinde
yayımlanan “Çingeneler ve Mezarları” adlı öyküyü çok sevmiş ve aylarca öyküyü,
yazarını aklımdan çıkarmamıştım. M. Özgür Mutlu dosyasıyla 2011 Yaşar Nabi Nayır
Öykü Ödülü’nü kazanmıştı. Daha sonra dosya Van
Gölü Ekspresi adıyla Varlık Yayınları
arasında yayımlanınca hemen edinip okumuş, o öykünün yanında diğer öyküleriyle
de iyi bir öykücünün yola çıktığını düşünmüştüm. 2007 yılında da aynı ödülde
dikkate değer bulunduğunu görünce geriye dönüp o yılın Temmuzunda yayımlanan
“Gar Aile Çay Bahçesi” adlı öyküsünü de okudum. Daha sonra, izleyebildiğim
dergilerde öyküsünü görürsem kaçırmadan okumaya çalıştım. Tam da, kitap istiyor
artık bu öyküler derken, geçtiğimiz yaz başında, ilk kitabından beş yıl sonra
ikinci kitabı Karton Ev’le çıkıp
geldi M. Özgür Mutlu.
İlk
kitabındaki öyküleriyle gerçekçiliğin izinde ama bazen düşle gerçeğin sınır
uçlarındaki geçişlerden de yararlanmasını bilen bir öykü damarının sürdürücüsü
olacağını düşündürüyordu M. Özgür Mutlu. Gerçekçi bir bakışın yer aldığı,
yaşamın içinden, yaşam sıcaklığıyla, içten, yalın anlatımın seçildiği, gözden
kaçırılan ayrıntıların inceliğiyle örülen bir damardı bu. Okuyucusunu hemen
içine çekiveren, atmosferini oluşturan, sinematografik dilin kullanıldığı,
hareketli bir anlatım. “Çilek Bahçelerine Giderken”, “Fotoğraf”, “Yok Olan
Kompartıman” gibi kimi öykülerinde düşlerin küçük dokunuşlarıyla gerçeğin
kırılmasını, anlatının alanını, çağrışımını genişleten bir kurguyu da kullanıyordu.
Nesne, mekân kullanımını, ayrıntı zenginliğini de unutmamalı: Mezarlık, sirk,
apartman boşluğu, ceket, fotoğraf makinesi… Trenler, garlar, gitmeler, ulaşmak
istenen yerler, mezarlıklar, sevilenler, ip cambazları, sirkler, kompartımanlar,
apartman boşlukları… Yoksunluklar, yokluklar, yitirişler, yaşamın eziciliğine
direnen insanlar… Öyküler Van Gölü Ekspresi’nin kalkışıyla başlayıp, son
istasyona varışıyla bitiyor. “Kalkış” ve “Varış” da birer kısa kısa öykü olarak
yerini alıyor kitabın başında ve sonunda. Aradaki öyküler belli bir sırayla
yerleştirilmiş. Trenin durduğu istasyona, kente ya da kasabaya ait bir öyküyü
trenin içinde, kompartımanda geçen bir öykü takip ediyor. Dilin yalın, özenli
kullanımı, kimi kez iyi durmayan benzetmelere (“tarla ardıcı gibi şakıyışı”)
yer verse de, hareketli, okuyucusunu avucunun içine alan, iştahlı bir anlatım
sağlıyor.
Aynı
anlatma iştahıyla karşılıyor okuyucuyu Karton
Ev. Kitabın başında ve sonunda yer alan iki kısa kısa öyküye daha sonra
değinecek olursam geriye kalan on dört öykü de derdini anlatmayı, toplumsal
sorunları öykülemeyi, dile getirmeyi çok seven iştahlı bir anlatıcıyı getiriyor
karşımıza. Dert edindiklerini kendine saklamıyor M. Özgür Mutlu, paylaşıyor.
Anlattıkları hepimizin dertleriyle benzeşiyor, hepimizin yaşamında, kimi kez
düş dünyasında kendisine yer buluyor. Sahile vuran mülteciler, sığınma
yerlerine sığınan mülteciler, cinsel tacizler, iş kazaları, işçi ölümleri,
etkileyici hayat kadınları, eğlence yerleri, barlar, işsizlikler, tünel
inşaatları, deprem, ölümden sonra bizi bırakıp gidecekleri mezarların merak
edilmesi ve elbette ki aşk. Gerçekçi bakışın egemen oluşu klasik kurgu
anlayışını da beraberinde getiriyor, olaya dayalı bir yapı kuruyor öykülerinde.
Anlatmak istediklerine, bizi ortak ettiği dertlerine, günlük yaşamın
izlekleriyle kurduğu atmosferine, yalın ama hareketli diline en uygun biçimi
oluşturuyor. Okuyucusunu çabucak içine alıveren, öykülerini, kişilerini küçük
sözcük dokunuşlarıyla canlı kılan, sürükleyen, aynı iştahı okuyucusuna da veren
bir öykücü M. Özgür Mutlu. Yaşamın gürültülü hay huyu içinde geçip giden
ayrıntılarla, ince noktalarla işliyor öykülerini. Bir site bekçisinin basmakları
saymasından, bir mülteci kızın geride bıraktığı karton evine, garaville
toplamaktan, nüfus cüzdanı yenilemeye, kız istemek için önce iş bulmaktan,
mezar kiralamaya…
İlk
kitabında bir tren yolculuğu içinde “Kalkış” ve “Varış” adlı iki kısa kısa
öykünün parantezine almıştı öykülerini M. Özgür Mutlu. Karton Ev’deki
öykülerini de iki kısa kısa öykünün parantezine alıyor: “Ay’ın Düşü” ve “Ay
Vatandaşı”. İki öykü de düşsel, imgesel dokunuşlarla gerçekliği
boyutlandırıyor. Diğer öykülerde ise düşselliğin kullanımı ilk kitaptaki kadar
yer almıyor. Bu yönüyle ilk kitaptan ayrılıyor, gerçekçi bakış belirginleşiyor.
“Tünel” öyküsünün sonunda yakalanmaya çalışılan, “Kiralık Mezar”da, “Solus”un
sonunda kullanılan bir yönüyle düşsel yapıyı sayabiliriz Karton Ev’de.
Yaşamın
trajik anlarını yakalıyor M. Özgür Mutlu. O trajik anların sıra dışı bir
olayla, imgeyle, düşle, mekânla, nesneyle kırılmasını sağlıyor. Babasının
ölümünden amcasını sorumlu tutan çocuğun bakışı, amcasının annesine ve
kendisine davranışlarının açtığı yaralar trajik yanını oluştururken babasının
amcasının karnında olduğunu düşlemesiyle kırılıyor gerçeklik. Nüfus
müdürlüğünde çalışan kahramanın yalnızlığı, nüfus kaydının insanların
yüzlerine, davranışlarına yansıması trajik olana yol alırken, karşısına çıkan
kadına âşık olması ve öykünün sonunda açılan düşsel alan gerçeğin boyutunu
değiştiriyor.
Öykülerdeki
insan çeşitliliği de yazarın yaşama dönük yüzüyle, izleklerinin genişliğiyle,
gerçekçi bakışıyla örtüşüyor. Garaville toplayan öykü kişisinin yanında
balıkçıları görüyoruz örneğin. Babasını küçük yaşta kaybeden öykü kahramanımız,
baba yarısı olarak gördüğü amcasının babasını yuttuğunu, karnında taşıdığını
düşünüyor, burada küçük ayrıntıların başarılı kullanımıyla çizilmiş amca
karakterinin canlılığını da söylemeliyiz. “Baba Yarısı”, gerek imgesiyle, gerek
anlatımıyla, gerek sonuyla etkileyici, okunduktan sonra akılda kalıcı bir
öyküye dönüşüyor. Öyküde karaktere önem verilmesi, karakterlerin özenle,
işlevsel ayrıntılarla işlenmesi, bugünün öykü yazarlarının pek de üstünde
durmadıkları bir konu. Oysaki karakter yaratabilmenin vuruculuğu güçlü öyküler
getiriyor. “İki Yüz Kırk Beş Basamak”taki site bekçisi Osman’ın, “Solus”’un,
“Tünel”in, “Ölüm Doğum Kayıp / Yenileme”nin başarıyla çizilmiş karakterlerinin
öykülere güç kattıklarını söylemeliyiz. Öykü kişilerini küçük ayrıntılarla,
psikolojik derinlik sağlayan dokunuşlarla, kusurlarının duyumsatılmasıyla,
diyaloglarla birer karaktere dönüştürüveriyor M. Özgür Mutlu. “Karton Ev”in
mülteci kızını, “Beklediğimiz O Gün”ün Gargalak Kemal’ini de unutmamalı. Ama
kitabın bazı öykülerindeki (“Panik Atak”, “Vukuat Mirzat” gibi…) karakterlerin
o kadar güçlü yer almadıklarını da söyleyelim.
Kitabın
dört öyküsünün dışında bütün öyküleri ben anlatıcının ağzıyla anlatılmış.
“Cenaze Arabası”, “Tünel”, “Beklediğimiz O gün”, “Panik Atak” öyküleri ise o
anlatıcının ağzıyla aktarılıyor. Ben anlatıcıda daha akıcı, daha kıvrak olabildiğini
düşündüm M. Özgür Mutlu’nun. Bu söylediğimin öznel bir yargı olduğunu kabul ediyorum
ama o anlatıcıda öykü dilinin içtenliğini zaman zaman yitirdiğini gördüm. Yazarın
devreye girmesi, sesini etkinleştirmesi öykü kişisinin dünyasını zedeliyor,
öykünün derdini daha öne çıkarıp bütünü bozabiliyor. Örneğin “Tünel” de
Halit’in dünyası sıradana dönüşebiliyor kimi yerlerde. Öykü kişilerinin o
anlatıcıda derinlikli boyutundan uzaklaştığını, anlatma iştahını ben anlatıcıda
daha hareketli, daha canlı tuttuğunu söylemek yanlış olur mu? Örneğin “Cenaze
Arabası”nda çarptıkları adamın hemen ardından, daha öykünün başında, arabanın
içindekiler ölüm, öbür dünya üzerine düşünür, üstüne üstlük yazar araya
girmekte geç kalmaz, düşünüp düşünmediklerinin bile belli olmadığını söyler.
Kişilerin de, öykünün de dengesi kayıveriyor, öykünün akışına da, karakterlerin
derinleşmesine de bir katkısı olmuyor… Oysa M. Özgür Mutlu bir iki ayrıntıyla,
bir iki diyalogla bu duygu durumlarını duyumsatabilen, atmosferini
oluşturabilen bir kaleme, bir biçeme sahip.
Diline
özenen bir yazar M. Özgür Mutlu. Diyalogları çok işlevsel kullanıyor. Kısa,
yalın, net cümlelerle hareketli bir anlatımı yeğliyor. Düşselliğin sınırlarını
kullandığında da aynı anlatımı, hareketliliği görüyoruz. “Ay’ın Düşü”nde ayı
alıp tabağına koyuyor, bir parça kesip yiyor, rakısına meze yapıyor.
Sinematografik bir anlatımı olduğunu, görüntünün diline yatkın olduğunu
söylemeliyiz. “Baba Yarısı”, “İki Yüz Kırk Beş Basamak”, “Cenaze Arabası”,
“Ölüm Doğum Kayıp / Yenileme” okuyucusunu çabucak olay akışının içine çeken
öyküler.
Öykü evreninin birikimini, bütünlüğünü sağlayacağı sağlam
bir bakış, biçem ve anlatım için ilk iki kitabıyla önemli bir yol alıyor M.
Özgür Mutlu.