Yoksunlar
Ferhat Özkan ilk öykü
kitabı Logosoloji’de kendine özgü bir
öykü evrenini oluşturmayı başarmıştı. Dikkat çekici bir ilk kitaptı. “Edebi
Gam” adlı ilk öyküde tanıştığımız Katushi M., kitabın son öyküsü “Edebi
Mekan”da da karşımıza çıkıyor, bütün öykülere eşlik ettiğini duyumsatıyordu,
diğer öykülerle kurulan bağ, öykülerin öyküsüne, göndermelere dönüşüyordu. Dülger
İbrahim Efendi, Mehtap Hanım, savunma yapan sanık, mektup yazan şair yazarın
okuyucusunu tanıştırdığı öykü kişilerinden bazılarıydı. Öykülerdeki kurgusal
denemeler fantastik öğelerle ve alaysamalı anlatımla birleşiyor, okuyucusunu
hemen içine çekiveriyordu. Haplara kaydedilmek istenen müzikler, büyüyen zihin,
edebiyatın tüketime yönlendirmeyen, yararsız, ilkel bir sanat olması, dili
tüketmek, alfabeyi baştan yazmak… Bütün öykülerdeki günümüz insanının
çelişkilerine, çıkmazlarına ilişkin göndermelerin, gündelik yaşamın karşımıza
çıkardığı ayrıntılarla, gerçeküstü ama sarsıcı öğelerle buluşması daha
etkileyici kılıyordu öyküleri. Logosoloji
Ferhat Özkan’ın giderek kendi öykü yatağında derinleşeceğinin ipuçlarını
verdiği bir ilk kitaptı ve ikinci kitapta dilinin, kurgusunun nasıl
evirileceğini düşündürtüyordu.
İkinci kitabı Yoksunlar Ferhat Özkan’ın kendi öykü
evreni üzerine derinlemesine düşündüğünü, emek harcadığını, dilinin gelişimine
özen gösterdiğini gösteren bir kitap olarak karşımızda duruyor. Logosoloji’yle kurduğu öykü evrenini Yoksunlar’da da sürdürdüğünü, bazı noktalarda
değiştirdiğini, geliştirdiğini, ayrıksı yapısını koruduğunu söyleyebiliriz. İlk
kitabında kullandığı fantastik öğelerin ikinci kitabında biraz farklılaştığını
görüyoruz. Gündelik yaşamın içinden geçerken bazı öykülerinde gerçeküstücü
öğeleri günlük yaşam atmosferinin içine katıp harmanlıyor. Kokuyu, nefesi,
kahkahayı, bilgilerin çözünmesini kullandığı öykülerinde büyülü gerçekçiliğe
yaklaşan ama kendi anlatımını kuran, çizgi dışı bir gerçek ve gerçeküstü
kullanımı var. Çağdaş insanın trajikomik yapısını yansıtan öyküler, alaysamalı
anlatımın ölçülü kullanımıyla daha da boyutlanıyor, anlatılanın gerisindeki
asıl anlama, düşünsel olana yöneltiyor okuyucusunu. Koku sadece bir koku
değildir artık, kahkaha kaybı, bilgi çözünmesi, ömür dilekçesi, dolmakalem de
öyle… İnsani olana, insanın özüne, nesnelerle, eşyalarla, gündelik olanla
kuşatılan insanın yoksun kalışlarına, düş gücüne gönderen öyküler.
Yoksunluk
bütün öyküleri kuşatıyor. Kendisinde olmayanın, mahrum kalışın, eksikliklerle
yaşamanın, sahip olunanı kaybetmenin ya da hiç sahip olamamanın sıkıntısını,
yokluğun acısını çeken öykü kahramanlarıyla tanışıyoruz. Çağımız insanının
elinde olan ama bir türlü değerini bilemediği kendi insani özelliklerinin
yaşattığı huzursuzluğa, çaresizliğe gönderiyor bizi yazar. Gündelik yaşamın
içinde bir anda karşı karşıya kalıyoruz eksikliklerimizle ya da bir anda
eksiliyoruz, kaybediyoruz. Kimi kez insanın bir takım özellikleriyle, kimi kez
duyu organlarıyla, kimi kez de nesnelerle, eşyalarla somutlaştırıyor bu eksiklikleri
yazar. Sanatın hangi dalıyla uğraşacağına bir türlü karar veremeyen sanatçı
ruhlu bir öykü kişisi… koku almak, kahkaha atamamak, eksilen nefes… zeytin
tanesi… çay bardağı, zarf bıçağı, dolmakalem… Öykülerin nerdeyse tamamında
gündelik yaşamımızın ayrıntılarını gizleyen küçük eşyalar, öykünün ana öğesiyle,
nesnelerle, yoksun kalınan duyularla, duygularla birleşerek öne çıkıyor.
Kahvaltı masası, parfüm, derin düşünceler vazosu, çay bardağı, zarf bıçağı,
dolmakalem…
İlk öykü “Bilgilerinize
Ars Longa” adını taşıyor. Hangi sanat dalıyla uğraşacağına bir türlü karar
vermeyen öykü kahramanının ömrünün uzatılması için yazdığı bir dilekçedir öykü.
Ressam, müzisyen, edebiyatçı olmak arasında gidip gelir kahramanımız, öldürme
sanatı, çiçek bakımı da girer yapabileceklerinin arasına, yaşama sanatına
ulaşır en sonunda. Öykünün sonunda kitabın diğer öykülerini sıralayıp iyi bir
kompozisyon çıkarmak ister kahramanımız. “Hayatımın Kahvaltısı” birlikte
kahvaltı eden bir çiftin öyküsüdür. Zeytin paylaşılamaz. Harika hazırlanmış bir
kahvaltı sofrası anımsamaya, birlikteliğin sorgulanmasına, iyi olma isteğine
dönüşecektir.
Üçüncü öykü “Bir Gün
Burnum Kokmaya Başladı” adını taşıyor. Gerek anlattıklarıyla, kurgusuyla, gerek
diliyle anlatımıyla Ferhat Özkan’ın öykü evreninin bütün özelliklerini
barındırıyor. Sabah kesif bir kokuyla uyanan öykü kahramanı kokunun nereden
geldiğini bir türlü bulamaz. Bildiği bütün kokuları kaybetmiştir. Burnundaki
kokuyu zamanla tanır, o koku kendi burnunun kokusudur. Çağdaş insanın gündelik
yaşamına ilişkin, iyi kurgulanmış, fantastik öğesiyle, alaysamasıyla etkileyici
bir öykü. “Eksik Nefes” adlı öyküde ağzından bulutlar çıkar öykü kişisinin,
hızlı hızlı solumaya başlar, çıkan bulutları bir şeylere benzetmeye, onlara
anlamlar yüklemeye çalışır. Nefes yoksunluğu içinde kendi nefesini tanımaya,
kendi nefesine sahip olmaya çalışacaktır.
“Kahkaha Kaybı ve
Sonuçları Üzerine” adlı öykü de iz bırakan, etkileyici bir öykü olarak yer
alıyor kitapta. Fantastik bir atmosfer içinde günümüz yoksunluklarının
getirdiği trajikomikliği, alaysamayı da çok ustaca kullanarak önümüze koyuyor
Ferhat Özkan. Şöyle bir ağız dolusu gülebilmek için her çareye başvuran öykü
kahramanımız kahkahasını kaybetmiştir. Aslında gülmektedir ama gülme refleksini
kaybeden yüzündeki ciddi ifadeyi bir türlü değiştiremez, yüzü gülmez bir türlü.
Yaşam karşısında, varlıkla yokluk arasında, acıyla neşe arasında gidip gelen
bir salınım.
“Sahalara Dönüş” futbolcu
olmanın, yeşil sahalarda izlenen, alkışlanan biri olmanın hayalini kurarken
yaşadığı bir talihsizlik sonucu seyircileri izleyen bir güvenlik görevlisi olan
öykü kişisinin yeteneklerinden yoksun kalışının, yeteneklerini kullanamayışının
öyküsüdür. “Tecrübe Tercümesi” yeni evlenecek bir çiftin evini taşıyan
arkadaşların kolilerin arasında bir yorgunluk çayı içmesini anlatır.
Birlikteliğin, evliliğin, yaşantıların küçük ayrıntılarla, eşyalarla,
anımsamalarla sorgulanmasıdır, tecrübenin tercümesidir öykü.
“Bir Zarf Bıçağının
Ettikleri” kitabın içinde ayrı bir yerde duruyor. 1928 yılında Buenos Aires’te
bir antikacı dükkânında geçmektedir öykü. Yıllardır ortak olan iki huysuz
ihtiyarın ara ara yaptıkları gibi küçük bir tartışmaya girişmeleriyle açılan
öykü antikacı dükkânına elinde bıçağıyla bir hırsızın girmesiyle gelişecektir.
“Bilgilerin Çözünme Süreci” adlı öykünün kahramanı olmadık zamanlarda olmadık
şeyler hatırlayan, gereksi bilgi kaynağı olan biridir. Yaşamın düzeyini
yükseltmeyen, gereksiz bilgilerle çöplüğe döndürdüğümüz zihnimiz… kalıcılıktan
yoksun bilgi…
“0.89” hafızaya, hatırlamaya, unutmaya ilişkin eksik,
mahrum bırakılmış bir öykü. Hafızasıyla ilgili sorunu olan bir matematik
öğretmeninin evine giderken eşinin istediği bir şeyi bir türlü hatırlayamamasına,
evrenin genişlemesinin içimizi daraltmasına ilişkin sorular. “Orospuyazı” unutkanlıklarından şikâyetçi olan
birinin dolmakalemini kaybetmesiyle başlayan bir öykü. Kitaplarının ilk sayfasına
adını yazdığı kalemidir o dolmakalem. Son zamanlarda herkes için yazılmış
kitapları okumaktan sıkılmaktadır, sadece kendisi için yazılmış, bir tek
kendisinin okuyabileceği bir kitap hayal eder.
Bugünün
öykücülüğünde farklı bir kanalda iz sürüyor Ferhat Özkan. Öykülemede, kurguda,
dilinde ve anlatımında bu farklılığı duyumsatıyor okuyucusuna. İnsanın özüne
ilişkin ayrıntılarda gizlenenleri gerçeğin değişik boyutlarında öyküleştiriyor.
Her öyküsünde kendini sınayarak çıkıyor öykü tutkunlarının karşısına, merakla
okunmayı hak ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder