Ateş
Etme Silahsızım - Hakkı İnanç
Kadir Yüksel
Hakkı
İnanç’ın ilk kitabı Bozuk, Selçuk
Baran Öykü Ödülü’nü alan dosyasının kitaplaşmasıydı. 2013 yılında yayımlanan bu
ilk kitap, dergilerden tanıdığımız, kitabı beklenen genç bir öykücüyü
kazandırıyordu öykücülüğümüze. Hemen bir yıl sonra ikinci öykü kitabıyla
çıkageldi Hakkı İnanç. Okuyucusunu fazla bekletmedi, öyküyü soğutmadı; Ateş Etme Silahsızım.
Kısa
sayılabilecek bir sürenin ardından gelen ikinci kitap daha önceki öykülerin
devamı ya da tekrarı olacak diye düşündürebilir. Oysa Ateş Etme Silahsızım ilk kitap Bozuk’tan
farklı öyküleri barındırıyor içinde. Sert, bıçkın dil kimi öykülerin ortak
yanı, ama ikinci kitapta gerçeküstücü öğelere yaslandığını görüyoruz. Yaşamın
kıyısında kalmış, topluma uyum sağlayamamış insanları gerçeküstü, hatta
fantastik durumlarla karşı karşıya bırakıyor. Fantastik olanla gerçeği,
kurgunun, dilin, öykülemenin potasında bir araya getiriyor. Sıradışı,
gerçeküstü olanı gündelik yaşamımızın içinde inandırıcılığıyla anlatıyor. Daha ilk iki öyküde, “Son Söz” ve “Sehpa” da
ilk kitaptan farklı dünyasını kuruyor, atmosferini oluşturuyor. Dildeki
içtenlik biçeminin en önemli silahı, ama bu içtenlik hareketlilikten de uzak
durmuyor, argo kullanımıyla, sözcüklerin değerini arttıran kısa cümleleriyle,
kimi öykü sonlarıyla okuyucusuna göz kırpmayı biliyor. Elbette ilk kitabın
biçemsel özelliklerini taşıyan öyküler de var; “Şirinler’i Gören Çocuk”, “Demir
Bilyeler”, “Armut Dibine”, “Kayık” gibi…
Yaşamın
kıyısındaki insanları anlatmayı seviyor Hakkı İnanç, özellikle toplumla barışık
olamayan, çoğu kez kendini gizlemiş insanlar bunlar. Özellikle çocukların
dünyasını anlatırken etkileyici oluyor. İlk kitabında da vardı çocukların ve
kadınların dünyası. Bu ikinci kitabında da yaşamın farkında olan, kendilerini
korumaya, büyümeye çalışan çocuklar var. Aynı zamanda direnen, ayakta kalmaya
uğraşan kadınları da okuyoruz. Çoğu kez yenik düşseler de yaşamaya
çabalıyorlar, gördükleri bütün kötülüklere göğüs germeye uğraşıyorlar. Elbette
çoğu kez kötülüğü yayanlar öykülerdeki erkek karakterler. Hele babalar, sevilip
sevilmediği bilinmeyen, çocuklarına iyi davranmayan, kötücül adamlar; “Son
Söz”, “Şingilaylo”, “Şirinler’i Gören Çocuk”…
Birbirinden
bağımsız, birbirine gönderme yapmayan on yedi öyküden oluşuyor Ateş Etme Silahsızım. İlk öykü “Son Söz”
de bir ahrazla evlendirilir öykü kahramanı. Zamanla sevgiye varacaktır evlilik,
ahraz bir motor alıp gelir kapının önüne. Kasabada ölümler olmaktadır, nedeni
belli olmayan ölümler. Gerçeküstü ölümlerin ucu açıkta bırakılmıştır, boşluğa
asılıdır. Okuyucunun öykü uçlarını, satır aralarını bir araya getirerek boşluğu
kapaması, bütünü kurması istenir. Ayrıntılar özenle seçilip yerleştirilir
öyküye. Bu kurguyu, anlatımı öykülerin nerdeyse tamamında görebiliriz.
İkinci
öykü “Sehpa” da fantastik öğelerle kurulmuş. Fantastik öğelerin gündelik
gerçeklerle iç içe geçmesi, sıra dışının sıradanla buluşması öykülere ayrı bir
özellik katıyor. Boşandığı eşine “neyi istiyorsan al” der öykü kahramanımız.
Eşi hiçbir şeye dokunmaz, yalnızca orta sehpayı alır. Orta sehpa öykü
kahramanımız için çok değerlidir, çocukluğunun korunağıdır. Salonun ortasındaki
büyük boşluğu doldurmak için bir sehpa ısmarlar kahramanımız.
“Şirinler’i
Gören Çocuk” ilk kitaptaki öykülere, gerçekçi bakışa daha yakın duran, ilk
gençliğe ilişkin bir öykü. Kocası uzakta olan kadına giden üç arkadaştan biri
dışarıda gözcülük edecektir. “Kanca” öyküsünde tavandaki kancanın daha ilk anda
çağrıştırdığı, okuyucunun dilinin ucuna getirdiği şey, öykünün sonunda öykü
gerçeğine dönüşecektir. “Demir Bilyeler” yaşamın kıyısında, farklı tercihleri,
istekleri olan öykü kahramanını çok kırılgan, incelikli bir dille anlatıyor.
Kitabın etkileyici öykülerinden biri.
“Kaçak
Av” ve kitabın son öyküsü “Kertenkeleler Suçsuz” anlatımlarıyla birbirine yakın
duran iki öykü. Kısa cümlelerle, yoğun sözcük seçimleriyle, şiirselliğe evirilen
yanlarıyla diğer öykülerden ayrılıyorlar. “Çekirge” öyküsü gene fantastik
öğelerle gerçeğin harmanlandığı, iyi kurulmuş diyaloglarla örülen bir öykü. “Halının
Altı” adlı öyküde ekmek parası için yurtdışında çalışan kocasının her ay bir
kez gelişini bekleyen, zorluklarla boğuşan, oğlunu büyütmeye çalışan kadın,
komşunun eve gelen kedisine dayanamaz. “Şingilaylo” da oğlunu lunaparka götüren
bir babanın çocuğuyla olan ilişkisini, kötücüllüğünü, çocuğun babaya bakışını,
aile içindeki gerilimi okuruz.
“Kayık”
adlı öykü gerek sert, bıçkın argosuyla, gerek anlatımıyla, kurgusuyla,
atmosferiyle kitabın en etkileyici öyküsü oldu benim için. Sokak fahişesi Bediha’nın
yaşamıdır, onun zor bir hayatın içinden geçip ayakta kalmaya çalışması ama
yenik düşmesidir anlatılan.
“Kül
ve Kırıntı” yalnız yaşayan, yaşam bağları zayıflamış öykü kahramanımız, alt
katında yaşayan komşusunun annesini evinde misafir eder. Kapıda kalan yaşlı
kadın, ekmekle sigara almaya giden oğlunun dönmesini beklemektedir. “Dıkşın
Dıkşın” adlı öykü çocuk dünyasının incelikle anlatıldığı, düşle gerçeğin iç içe
geçtiği, bütünlenmeyi bekleyen boşluklarla kurgulanmış etkileyici bir öykü. “Kız sorular sordukça kasabayı daha bir
aydınlatıyordu güneş.” Kasabanın kasvetli, acıtan atmosferi içine
çekiveriyor okuyucuyu.
Hakkı
İnanç, çok iyi bir gözlem gücüyle yazıyor öykülerini. Öykü kişilerinin
kendileriyle, aileleriyle olan savaşımı, yaşama tutunma çabaları, bir yandan da
toplumla çatışmaları; çocukluktan yaşlılığa, sevgiden şiddete, şiddetten var
olma uğraşına…
Hareketli, kıpır kıpır
bir dili, anlatımı var. Uzun betimlemeler, çözümlemeler yapmıyor, diyaloglarla,
benzetmelerle, tavırlarla anlatıyor. Dilin içinde derinden derine kendini
duyumsatan ironiyi de unutmamalı; yer yer gülümseten, öykü kişilerinin
durumlarını açığa çıkaran, öyküyle okuyucu arasında hem içtenliği hem de uzak açıyı
sağlayan…
Hakkı İnanç Ateş
Etme Silahsızım’ la kendine özgü öykü dünyasını oluşturuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder