12 Mart 2016 Cumartesi

Hakkı İnanç - Ateş Etme Silahsızım



Ateş Etme Silahsızım - Hakkı İnanç

Kadir Yüksel

            Hakkı İnanç’ın ilk kitabı Bozuk, Selçuk Baran Öykü Ödülü’nü alan dosyasının kitaplaşmasıydı. 2013 yılında yayımlanan bu ilk kitap, dergilerden tanıdığımız, kitabı beklenen genç bir öykücüyü kazandırıyordu öykücülüğümüze. Hemen bir yıl sonra ikinci öykü kitabıyla çıkageldi Hakkı İnanç. Okuyucusunu fazla bekletmedi, öyküyü soğutmadı; Ateş Etme Silahsızım.
            Kısa sayılabilecek bir sürenin ardından gelen ikinci kitap daha önceki öykülerin devamı ya da tekrarı olacak diye düşündürebilir. Oysa Ateş Etme Silahsızım ilk kitap Bozuk’tan farklı öyküleri barındırıyor içinde. Sert, bıçkın dil kimi öykülerin ortak yanı, ama ikinci kitapta gerçeküstücü öğelere yaslandığını görüyoruz. Yaşamın kıyısında kalmış, topluma uyum sağlayamamış insanları gerçeküstü, hatta fantastik durumlarla karşı karşıya bırakıyor. Fantastik olanla gerçeği, kurgunun, dilin, öykülemenin potasında bir araya getiriyor. Sıradışı, gerçeküstü olanı gündelik yaşamımızın içinde inandırıcılığıyla anlatıyor.  Daha ilk iki öyküde, “Son Söz” ve “Sehpa” da ilk kitaptan farklı dünyasını kuruyor, atmosferini oluşturuyor. Dildeki içtenlik biçeminin en önemli silahı, ama bu içtenlik hareketlilikten de uzak durmuyor, argo kullanımıyla, sözcüklerin değerini arttıran kısa cümleleriyle, kimi öykü sonlarıyla okuyucusuna göz kırpmayı biliyor. Elbette ilk kitabın biçemsel özelliklerini taşıyan öyküler de var; “Şirinler’i Gören Çocuk”, “Demir Bilyeler”, “Armut Dibine”, “Kayık” gibi…
            Yaşamın kıyısındaki insanları anlatmayı seviyor Hakkı İnanç, özellikle toplumla barışık olamayan, çoğu kez kendini gizlemiş insanlar bunlar. Özellikle çocukların dünyasını anlatırken etkileyici oluyor. İlk kitabında da vardı çocukların ve kadınların dünyası. Bu ikinci kitabında da yaşamın farkında olan, kendilerini korumaya, büyümeye çalışan çocuklar var. Aynı zamanda direnen, ayakta kalmaya uğraşan kadınları da okuyoruz. Çoğu kez yenik düşseler de yaşamaya çabalıyorlar, gördükleri bütün kötülüklere göğüs germeye uğraşıyorlar. Elbette çoğu kez kötülüğü yayanlar öykülerdeki erkek karakterler. Hele babalar, sevilip sevilmediği bilinmeyen, çocuklarına iyi davranmayan, kötücül adamlar; “Son Söz”, “Şingilaylo”, “Şirinler’i Gören Çocuk”…
            Birbirinden bağımsız, birbirine gönderme yapmayan on yedi öyküden oluşuyor Ateş Etme Silahsızım. İlk öykü “Son Söz” de bir ahrazla evlendirilir öykü kahramanı. Zamanla sevgiye varacaktır evlilik, ahraz bir motor alıp gelir kapının önüne. Kasabada ölümler olmaktadır, nedeni belli olmayan ölümler. Gerçeküstü ölümlerin ucu açıkta bırakılmıştır, boşluğa asılıdır. Okuyucunun öykü uçlarını, satır aralarını bir araya getirerek boşluğu kapaması, bütünü kurması istenir. Ayrıntılar özenle seçilip yerleştirilir öyküye. Bu kurguyu, anlatımı öykülerin nerdeyse tamamında görebiliriz.
            İkinci öykü “Sehpa” da fantastik öğelerle kurulmuş. Fantastik öğelerin gündelik gerçeklerle iç içe geçmesi, sıra dışının sıradanla buluşması öykülere ayrı bir özellik katıyor. Boşandığı eşine “neyi istiyorsan al” der öykü kahramanımız. Eşi hiçbir şeye dokunmaz, yalnızca orta sehpayı alır. Orta sehpa öykü kahramanımız için çok değerlidir, çocukluğunun korunağıdır. Salonun ortasındaki büyük boşluğu doldurmak için bir sehpa ısmarlar kahramanımız.
            “Şirinler’i Gören Çocuk” ilk kitaptaki öykülere, gerçekçi bakışa daha yakın duran, ilk gençliğe ilişkin bir öykü. Kocası uzakta olan kadına giden üç arkadaştan biri dışarıda gözcülük edecektir. “Kanca” öyküsünde tavandaki kancanın daha ilk anda çağrıştırdığı, okuyucunun dilinin ucuna getirdiği şey, öykünün sonunda öykü gerçeğine dönüşecektir. “Demir Bilyeler” yaşamın kıyısında, farklı tercihleri, istekleri olan öykü kahramanını çok kırılgan, incelikli bir dille anlatıyor. Kitabın etkileyici öykülerinden biri.
            “Kaçak Av” ve kitabın son öyküsü “Kertenkeleler Suçsuz” anlatımlarıyla birbirine yakın duran iki öykü. Kısa cümlelerle, yoğun sözcük seçimleriyle, şiirselliğe evirilen yanlarıyla diğer öykülerden ayrılıyorlar. “Çekirge” öyküsü gene fantastik öğelerle gerçeğin harmanlandığı, iyi kurulmuş diyaloglarla örülen bir öykü. “Halının Altı” adlı öyküde ekmek parası için yurtdışında çalışan kocasının her ay bir kez gelişini bekleyen, zorluklarla boğuşan, oğlunu büyütmeye çalışan kadın, komşunun eve gelen kedisine dayanamaz. “Şingilaylo” da oğlunu lunaparka götüren bir babanın çocuğuyla olan ilişkisini, kötücüllüğünü, çocuğun babaya bakışını, aile içindeki gerilimi okuruz.
            “Kayık” adlı öykü gerek sert, bıçkın argosuyla, gerek anlatımıyla, kurgusuyla, atmosferiyle kitabın en etkileyici öyküsü oldu benim için. Sokak fahişesi Bediha’nın yaşamıdır, onun zor bir hayatın içinden geçip ayakta kalmaya çalışması ama yenik düşmesidir anlatılan.
            “Kül ve Kırıntı” yalnız yaşayan, yaşam bağları zayıflamış öykü kahramanımız, alt katında yaşayan komşusunun annesini evinde misafir eder. Kapıda kalan yaşlı kadın, ekmekle sigara almaya giden oğlunun dönmesini beklemektedir. “Dıkşın Dıkşın” adlı öykü çocuk dünyasının incelikle anlatıldığı, düşle gerçeğin iç içe geçtiği, bütünlenmeyi bekleyen boşluklarla kurgulanmış etkileyici bir öykü. “Kız sorular sordukça kasabayı daha bir aydınlatıyordu güneş.” Kasabanın kasvetli, acıtan atmosferi içine çekiveriyor okuyucuyu.
            Hakkı İnanç, çok iyi bir gözlem gücüyle yazıyor öykülerini. Öykü kişilerinin kendileriyle, aileleriyle olan savaşımı, yaşama tutunma çabaları, bir yandan da toplumla çatışmaları; çocukluktan yaşlılığa, sevgiden şiddete, şiddetten var olma uğraşına…
Hareketli, kıpır kıpır bir dili, anlatımı var. Uzun betimlemeler, çözümlemeler yapmıyor, diyaloglarla, benzetmelerle, tavırlarla anlatıyor. Dilin içinde derinden derine kendini duyumsatan ironiyi de unutmamalı; yer yer gülümseten, öykü kişilerinin durumlarını açığa çıkaran, öyküyle okuyucu arasında hem içtenliği hem de uzak açıyı sağlayan…
            Hakkı İnanç Ateş Etme Silahsızım’ la kendine özgü öykü dünyasını oluşturuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder