Radyo Oyunlarıyla Behçet Necatigil
Kadir Yüksel
Sabahları
okula gitmeden önce radyoyu açar Çocuk Saati programının içindeki çocuk radyo
tiyatrosu temsilini mutlaka dinlerdim. Çocukluğum radyodaki seslerin gücüyle
yaşamın içinde imgeler kurarak geçti. Annemin kaçırmadan dinlediği Arkası
Yarınların sesleri de hiç unutulur gibi değil. Kaç kuşak o radyo oyunlarıyla
büyüdü, yaşamına büyülü bir ses kattı. O efsane Radyo Tiyatrosu ya da Arkası
Yarın anonslarının hemen arkasından Zihni Küçümenler, Asuman Koradlar, Tijen
Parlar, Kemal Bekirler bugün bile unutulmuyor, hele hele efektör Korkmaz Çakar,
Ertuğrul İmer isimleri… Bugünün tiyatro dünyasında izleri olan pek çok oyuncuyu
önce radyodaki sesleriyle tanımadık mı? Aşkların, yolculukların, maceraların,
sokakların izinde bize türlü hayaller kurduran o sesler… Hele hele polisiyeler,
Türk ve dünya edebiyatının başyapıtları hep o seslerle can bulmadı mı?
Ne
yazık ki eski kuşakların gündelik yaşamında bu kadar yer etmiş radyo oyunlarına
ilişkin yeterli bir arşivin olmadığını okuyoruz yapılan incelemelerde.(1) Radyonun ilk yıllarından
yakın geçmişe kadar ülkemizin kültür yaşamına katkısını düşündüğümüzde arşivin
ne kadar değerli olduğu anlaşılabilir. Türkiye’de ilk radyo oyunları 1950’li
yıllarda İstanbul Radyosunda yayınlanmaya başlanır. TRT olarak kurumlaştıktan
sonra radyo oyunlarına ağırlık verilir. Dramaturg kadrosu oluşturulur, oyunlar
yazdırılır, oyunlaştırmalar yapılır. Radyo Tiyatrosu ve Arkası Yarın adlarıyla
her gün yayınlanır.
Behçet
Necatigil radyo oyunlarının yayınlandığı ilk yıllarından itibaren çevirilerle,
en önemlisi de kendi yazdığı oyunlarla bu türe önemli katkılar sunacaktır.
Yazdığı radyo oyunlarının seslendirilmesinin yanı sıra bir önemli özelliği de
radyo oyunlarını kitap bütünlüğünde yayımlatma çabalarıdır. Bu çaba diğer radyo
oyunu yazarlarının pek üstünde durmadıkları bir çabadır. Behçet Necatigil’in
oyunlarını kitap bütünlüğünde yayımlatma uğraşları dramatik yazınımıza
önemsenmesi gereken yapıtlar kazandırmıştır. Yayımlatma uğraşını kendisinden
okuyalım: “Ben oyunlarımı ısrarla kitaplaştırdım.
Şair olmasaydım yayınevleri hiç basmazdı ama bir yandan mecbur etmek lâzım. (…)
Benden şiir istediler, iki kitaplık radyo oyunum var dedim. Basmam dedi.
Varlık’a verdim. Yaşar Nabi ile dostluğumuz eski, yayınevinin kuruluşunda da
katkım vardı. Hatırım için bastı. Her zaman ısrar edemiyorum.” (2) Necatigil için önemli
olan yeni, bağımsız, gücünü seslerden, çağrışımlardan, diyaloglardan alan,
şiire yakın bulduğu bu türün yaygınlaşmasını sağlamaktır, doğru ve iyi
örnekleriyle gelişimine katkı sunmaktır. Arşiv oluşturmaktaki eksikliğimiz
düşünüldüğünde radyo oyunlarının yayımlanmasına ilişkin çabasının ne kadar
değerli olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Radyo
oyunlarını bir araya getirdiği ilk kitabı Yıldızlara
Bakmak 1965’te de Yayınevi tarafından yayımlanacaktır. Gece Aşevi 1967’de Bilgi Yayınevi, Üç Turunçlar 1970’te Varlık Yayınları, Pencere 1975’te Varlık
Yayınları tarafından sağlığında yayımlanır. Daha sonraki yıllarda bu dört kitap
tek ciltte bir araya getirilir. Ölümünden uzun yıllar sonra 1995’te Ertuğrul Faciası yayımlanacaktır. 2015’te
Everest Yayınları “Keşif” dizisinde Naima ve Evliya Çelebi adlı iki kitabı okuyucuyla buluşturur.
Radyo
oyununu şiirin büyültülmüşü, boyut kazandırılmışı olarak görür Necatigil. Onu
radyo oyununa çeken şey şiire en yakın tür olduğunu düşünmesidir. Dilin
ağırlıklı işlev yüklendiği, diyalogların seçiciliğiyle gelişen, imgenin yoğun
olduğu, çağrışımlarla dinleyicisini (hatta okuyucusunu da) etkileyen, dinamik
bir tür. Doğan Hızlan’ın sorusuna verdiği yanıtı okuyalım: “Radyo oyunları bence şiirin uzantısı, yani şiir ne de olsa boyutları
kısıtlı bir edebiyat türü. Radyo oyununda biraz daha açılmak mümkün. Hikâye de
yazılabilir, her şeyden bir roman da çıkarılabilir. Radyo oyununu ben şiire en
uygun tür olarak alıyorum. Ama radyo oyunu derken, skeçleri uzakta tutuyorum bu
tanımdan. Radyo oyunu şiir gibi sesten, imajdan ve mesajdan kuvvet alan, bu
öğeleri yoğunlaştırdığı oranda şiire yaklaşan bir tür. Bizim hele masallarımız,
efsanelerimiz bu türe çok elverişli. O yüzden çok seviyorum radyo oyununu.”(3)
Behçet Necatigil’in
şiirinin bütün izleklerini, dil yapısını radyo oyunlarında da görebiliyoruz. Kırgınlıkların,
kırıklıkların, tedirginliklerin, inceliklerin, geçmişin ağırlığıyla yaşamanın,
dış dünyadan iç dünyaya kaçmaya çalışmanın, evlerin şairi aynı duygu
yoğunluklarının diyaloglarını ustaca yazacaktır radyo oyunlarında. Diyalogları kısa,
vurucu, çağrışımlıdır, çoğu yerde her biri birer dizeye dönüşür. Bunu yaparken
oyunun inandırıcılığını da zedelemeyecek, dramatik yapıyı bozmayacaktır. Dilin
ses yapısını da gözeten bir dil bilinciyle seslenecektir dinleyicisine. Kahramanlarının
iç dünyalarının dilde yansımasını sese dönüştürecektir. İncelmiş bir zevk ve
kültüre, düş gücünü, düşünce dünyasını genişletmeye çağırır dinleyicisini /
okuyucusunu.
“Gerçek
radyo oyunu, düşle gerçek arasıdır. Gerçeküstü öğeler ve sembollerle beslenir.
Çok kere mecaz diliyle konuşur. Alegorik ve trajiktir. Tuluatla, skeçle, kabare
ile hiç ilgisi yoktur. Yazarından, oyuncusundan, dinleyicisinden incelmiş bir
zevk ve saygı bekler. Düşündürücüdür. Sembollerden kuvvet alır, mecazlarla
güçlenir, şiire yakındır; şiirsel arka planlar ister.”(4)
Yazdığı türe ilişkin düşündüğünü, kafa yorduğunu, türün özelliklerini
özümseyerek yazdığını görüyoruz Necatigil’in. Birçok oyununda türün alanını
genişletmeye, söyleyişte yeni açılımlar yakalamaya çalışır. Örneğin oyun içinde
oyun mantığını ustaca uyguladığını, anlatıcının farklı kullanımlarını
yerleştirdiğini, absürd tiyatro anlayışının söyleyiş yapısıyla kendi toplumunun
söyleyişlerini bir araya getirmeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Oyunlarında absürd
tiyatroya, Ionesco’nun, Pirandello’nun, Dürrenmatt’ın dünyalarına yakınlıklar
duyumsanıyor. Kurulan tedirgin edici atmosfer, iletişimsizliğin dili, kırılgan
bireyler, varoluşun acılarını simgelerle anlatma Necatigil’i absürdün
yazarlarına yaklaştırır. Kendisi de bu yakınlıktan söz eder söyleşisinde: “Ionesco çok sevdiğim bir tiyatro yazarıdır.
Oyunları bence abes değildir. Çok anlamlıdır. Geri planı olan oyunlardır.
Mecazdan, alegoriden yararlanışı ile düşündürücü bir yazar. Bütün oyunlarını
okudum, sevdim. Sahne oyunu yazsaydım İtalyan yazar Pirandello ile Ionesco
arasında bir yol izlerdim.”(5) Bir de Alman radyo oyunu
yazarı Günter Eich’den etkilendiğini söyler.
Oyunlarına topluca
baktığımızda genel anlamda dört ana kanalda toplayabiliriz. Birincisi ve baskın
olanı insanların iç dünyalarına yöneldiği, içsel monologlarla ya da iç sesin
diyaloga dönüştürülmesiyle kurgulanan, simgeselliğin, çok katmanlı anlam yapısının
kullanıldığı, absürde yaslanan, kapalı biçimde oyunlardır. Kadın ve Kedi, Yıldızlara Bakmak, Son Tren, Gece Aşevi, Kutularda
Sinek, Yol, İki Çapraz Çizgi, Temmuz, Uzunköprü, Uzak Yol Kaptanı bu grupta
anılabilir.
İkinci kanalda gündelik
yaşama yönelik, geleneksel tiyatromuzun söyleyişlerinden, diyalog düzeninden,
soyutlamalarından, ironisinden yararlanan, traji komiğe yaslanan, açık biçimli
oyunlar yer alır. Emekli, Arttırma
Salonunda, Süslü Karakol Sokağı, Pencere, Gaz, Kediciler, Altın Beşik bu grubun
oyunları olarak okunabilir.
Üçüncü kanal başka
metinlere göndermeler yapan, metinlerarasılıktan yararlanan, bazı metinleri
yeniden yazmayı deneyen, özgün biçimli oyunlardan oluşur. Bu grupta oyun içinde
oyun, birbirinin içine geçmiş eşzamanlı olay dizileri gibi, radyo oyunlarında
pek kullanılmamış, farklı anlatım olanaklarını denediğini görebiliriz. Üç Turunçlar, Hayal Hanım sayılabilir.
Elbette bu noktada bütün oyunlarında göndermeler kullandığını, incelmiş bir
kültürel bilinçle, bilgiyle okunduğunda anlam katmanlarının tam olarak
açımlanabileceği kaydını da düşmek gerekli. Örneğin Gece Aşevi’nin, Temmuz’un,
Uzak Yol Kaptanı’nın masallara,
mitolojiye göndermeleri unutulmamalı.
Dördüncü kanalda ise
tarihi olayların, tarihi değeri olan metinlerin oyunlaştırılması yer alıyor. Bu
gruptaki oyunları ne yazık ki sağlığında kitap bütünlüğünde yayımlanamamış.
Radyo oyunlarımızın başyapıtlarından biri olabileceğini düşündüğüm Ertuğrul Faciası, yıllar sonra,
neredeyse yüzüncü yaşına armağan olarak kitaplaştırılan Naima ve Evliya Çelebi
adlı oyunları bu grubu oluşturur.
Geçmiş hep yanı
başındadır oyunların. Geçmişin bıraktığı izleri taşır oyun kahramanları. Bir
geçmiş özlemi olarak söylemiyorum bunu. Geçmişin yaşanan an’a, geleceğe
etkileridir asıl Necatigil’i ilgilendiren. Geçmiş yaşanan an’ın, gelecek
kaygısının sorgulanmasının nedenidir. Geçmişin izlerini taşıyan kahramanların
neredeyse tamamında bir suçluluk duygusuyla karşılaşırız. Kimi kez kahramanın
kendisinin yarattığı suçluluktur bu, kimi kez suçlu olduğuna inanmanın
duygusudur, kimi kez ise insanın elinde olmadan yaşananların getirdiği suçluluk
duygusudur.(6)
Behçet Necatigil için
evlerin şairi olduğu söylenegelir hep, oysaki sokağın şiirini de yazmıştır.
Oyunlarında da evin ve dışarısının çatışmasına yer verecektir sıklıkla. Ev iç
dünyadır, koruyucudur, yalnızlığımızdır, sığınağımızdır… Dışarısı ise dış
dünyadır, sokaktır, gündelik hayhuyun baskısıdır, toplumdur, çokluktur…
Tedirgin eder dışarısı, kıstırır, kırılganlıklarımızı arttırır…
Necatigil’in oyun
dünyasında iç aksiyonun ağırlıkta olduğunu da söylemek gerek. İç monologlarla
ya da iç seslerin diyaloglara dönüşmesiyle ilerler oyunlar. Olay dizisi iç
dünyaların açımlanmasıyla, anlam katmanlarıyla, kimi zaman birer dizeye dönüşen
kapalı diyaloglarla gelişir.
Yıldızlara Bakmak oyunu yıldızlara
bakmaya zaman ayırmamış bir adamın yıldızları görmek için gözlemevi müdürlüğüne
başvurmasını konu alır. Gözlemevi Müdürü, sorular sorar, yıldızlara bakmak için
başını göğe kaldırmasını, görmek istemesi gerektiğini söyler.
Son Tren kimden geldiği belli olmayan
bir mektupla Kız ve Erkek karakterler on yıl önceki sevgililerini görmek için
istasyonda buluşurlar. Terk ettikleri sevgilileri evlenmişlerdir. Gece
Aşevi simgesel anlatımıyla, ayrıntılardaki göndermeleriyle alegorik yapıda
bir oyundur. Ayrıntılardaki, satır aralarındaki çağrışımlarıyla birini
öldürecekleri hissettirilen iki adam küçük bir kasabaya gelirler, yemek yiyecek
ve yatacak yer ararlar. Karşılarına bir aşevi çıkar. Lokantanın esrarengiz
havası içinde Beybaba’nın bilgece sözleri ve Garson’un tedirgin edici tavırları
iki adamı ürkütecek, suçluluk duyguları büyüyecektir.
Kutularda Sinek alaysı, alegorik
anlatımıyla yazın ve kültür yaşamımıza eleştirel bir bakışı da içerir.
Anlaşılmayı bekleyen bir yazar etkisi güçlü bir eleştirmenin kapısını çalar bir
gün.
Yol oyunu iç içe geçmiş kurgusuyla,
sembolik anlatımıyla tam anlamıyla bugünün insanının yaşam karşısındaki
savunmasızlığının, karmaşıklığının oyunudur. Toplum, ahlak kuralları,
gelenekler, gündelik yaşamın dayatmaları, bireyin toplum karşısındaki
savunmasız hali… Teslim olmak ya da direnmek, kendini var etmeye çalışmak…
Üç Turunçlar oyun içinde oyun kurgusuyla
oluşturulmuştur. Radyoevinde yayınlanması beklenen oyuna yazara ve rejisöre
bilgi vermeden bir masal eklemesi yapar Prodüktör. Yayınlanacak oyun ise üç kız
kardeşin yoksul bir ailenin içinden sıyrılıp çıkma isteklerini anlatır. Kötü
bir baba figürü çerçevesinde aileden, yokluklardan kurtulmanın yolu evlenip
gitmektir.
Süslü
Karakol Durağı oyunu yalnızlığıyla yaşamaya çalışan Terzi’yi kendi kız
kardeşiyle evlendirmek isteyen Hallaç’ın karşılıklı konuşmalarıyla açılır. Gece
vakti otobüs durağında esrarengiz bir adamla karşılaşacaktır Terzi. Adam bir
gece otobüse binip terk etmiştir sevgilisini, şimdi umutsuzca onu aramaktadır.
Altın Beşik trajik bir oyundur.
Yükçülerin gece vakti çok ağır bir sandığı taşımaya çalışmalarıyla açılır oyun.
Adam’ın ölen kızının altın beşiğidir sandık.
Hayal Hanım Giritli Ali Aziz Efendi’nin Muhayyelat’ından alınmış bir öykünün bir
başka formda, radyo oyunu olarak yeniden yazılmasıdır. Birbirinin içine geçmiş
öykülerle, farklı zaman ve yer kullanımlarıyla kurgulanmıştır oyun.
Kediciler ise geleneksel tiyatromuzun
söyleyişlerinden, ters anlamalara dayalı komedi anlayışından yararlanan bir
oyun. Bir yanda hayvan derilerinden yapılan giyecekler ve bunlarla
gardıroplarını dolduranlar, bir yanda sokak kedilerini toplayıp onlara yeni bir
yaşam kazandırdığına inandırmaya çalışan bir kedi tüccarı.
Necatigil’in
ölümünden sonra yayımlanan, ‘arkası yarın’ oyunu diyebileceğimiz Ertuğrul Faciası, Osmanlı’nın son
dönemlerine götürür dinleyicisini. Japonya’da denize gömülen Ertuğrul gemisinin
trajik öyküsünü anlatır. Gemide seyir ve sefer defterini tutmak üzere
görevlendirilen o dönemin şairlerinden Ali Ruhi’dir oyunun kahramanı. Anlatıcı
kullanımıyla, sıçramalı, iç içe geçmiş kurgusuyla, incelikleriyle örülmüş
diyaloglarıyla, tartıştığı batılı ve doğulu düşünce biçimiyle, uzak doğu
insanının dostluğuyla bir başyapıt niteliğindedir.
Ertuğrul
Faciası’nın iyi bir dramaturgi çalışmasıyla tiyatro
sahnesine taşınabileceğini, hatta mutlaka taşınması gerektiğini düşündüm hep.
Aslında sadece bu oyunun değil başka oyunlarının da sahneye taşınabileceğini
söyleyebilirim. Sahneye taşınmaya çalışıldığında yeni bir biçim, yeni bir dil
arayışının gerekeceğini, farklı, özgün bir sahne yapıtının ortaya çıkacağını
düşünüyorum.
Behçet Necatigil radyo
oyunlarıyla dramatik yazınımıza önemli katkılar sağlamıştır. Bugünün oyun
yazarlarının, Necatigil’in şiirselliğinden, diyalog düzeninden, alegorisinden
öğreneceğimiz çok şey var. Ama en önemlisi yazının değerini, sözcüklerin, dilin
bilincini, yazınsal etiği, dürüstlüğü, uğraşılan yazın biçimine titizlenmenin
ne demek olduğunu öğrensek az şey mi? Çok yaşayacaksınız Necatigil Hocam,
edebiyatımız var oldukça…
Notlar:
1-Türkiye’de
Radyo Oyunları, Sevda Arslan, Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010
2-Düzyazılar II, Behçet Necatigil, Yapı
Kredi Yayınları, 2006, Sy:149-150
3-a.g.e. Sy:142
4-a.g.e. Sy:283
5-a.g.e. Sy:150
6-Behçet Necatigil’in Radyo Oyunlarında
Geçmiş İzleği, Elif M. Tüfekçi, Ankara Üniversitesi Dergiler Veritabanı,
Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 2002, Sayı 13
Kaynaklar:
-Radyo
Oyunları, Behçet Necatigil, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2. Baskı,2010
-Ertuğrul
Faciası, Behçet Necatigil, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2. Baskı, 2008
-Naima,
Behçet Necatigil, Everest Yayınları, İstanbul, 2014
-Evliya
Çelebi, Behçet Necatigil, Everest Yayınları, İstanbul, 2015
-Kırık
İnceliklerin Şairi Behçet Necatigil, Selim İleri, Everest Yayınları,
İstanbul, 2016