Karla
Karışık Öykü Yağışı
Uzun
kış gecelerinde sıcak bir odada koltuğuma oturup kitap okumanın
dinlendiriciliğini hiçbir şeye değişmem kendimi bildim bileli. Yanında sıcak
bir çay. Kışın sert bir mevsim olması, yoklukların, yoksunlukların kışın soğuk
günlerinde daha bir görünür olması çokça yansımıştır edebiyata. Karla kaplanmış
doğanın karşısında sözcüklerin büyüsünü öne sürer edebiyat. Sadece yazılı
değil, sözlü gelenekte de masal deyince önce kış geceleri gelmez mi aklımıza? Elbette,
bir karşılaştırma yapmadım, sayısal veriler de yok elimde, ama edebiyatta kış
daha baskın gibi gelir bana. Büyük romanları, klasikleri gözden geçirin, karla
kaplı olanlar ya da kış aylarının yağmurlu puslu havasını taşıyanlar daha bir
öne çıkar gibidir. Ya da etkisi daha derindir mi demeli? Kışın sertliği,
insanları zorlayan koşulları daha mı yakındır trajik olana? Yokluğun,
yoksulluğun konu edildiği yapıtlar kış şartlarıyla sınarlar kahramanlarını. İnsanın
doğa karşısındaki savaşımı çoğunlukla kış imgesiyle karşılanmış, sayısız
yapıtta yerini almıştır.
Öykücülüğümüzde
de kışın yeri ayrı. Sabahattin Ali’den Orhan Kemal’e, Sait Faik’ten Selçuk
Baran’a kadar etkileyici kış öyküleri gelip geçer önünüzden. Neslihan Önderoğlu
Karla Karışık adını verdiği “Kış
Öyküleri Seçkisi”nde günümüz öykücülerinin kış öykülerini derlemiş. Kitaptaki
öykülerin çoğunluğu bu seçki için yazılmış öyküler. Sezer Ateş Ayvaz, Nalan
Barbarosoğlu, Kenan Biberci, Ahmet Büke, Onur Çalı, Berna Durmaz, Ferat Emen,
Dilek Emir, Sine Ergün, Hande Gündüz, Kerem Işık, Hakkı İnanç, İrem Karabaş,
Neslihan Önderoğlu, Mehmet Fırat Pürselim, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Fuat Sevimay,
Feryal Tilmaç, Bahri Vardarlılar seçki için yazan öykücüler. On iki yazarın kış
öyküsü ise kitaplarından seçilmiş: Berat Alanyalı, Pelin Buzluk, Behçet Çelik,
Faruk Duman, Yavuz Ekinci, Şenay Eroğlu Aksoy, Müge İplikçi, Cemil Kavukçu,
Murat Özyaşar, Yalçın Tosun, Fadime Uslu, Murat Yalçın. Öyküler, öykücülerin
soyadına göre alfabetik sıralamaya göre dizilmiş.
Doksanlı
yıllardan gelen usta öykücülerle bugünün genç öykücülerini buluşturuyor seçki.
Kışın öykücülerde yarattığı duygu, kış imgesinin öykülerine yansımaları böyle
bir seçkinin içinde bir araya gelince keyifle okunan bir kitap ortaya çıkıyor.
Öykülerin, böylesi seçkilerde bazen görülen olmamışlık duygusundan uzak
olduğunu, hepsinin belli bir çıtanın üzerinde olduğunu söylemek isterim
öncelikle. Seçki için yazılan bütün öyküler, kitaplardan seçilen öykülerle bir
araya geldiğinde seçkinin düzeyini yükseltiyorlar. Başka öyküler de
seçilebilirdi elbette, ama eninde sonunda öznel bir çalışmadır seçki yapmak. Karla Karışık’ta da Neslihan
Önderoğlu’nun özenli bir çalışma ortaya çıkardığını, seçkinin, öykülerin
kalıcılığını gözettiğini, düzeyini koruduğunu düşünüyorum.
Berat Alanyalı’nın Ömrün Yazı kitabından alınan “Lekenler, Patenler” isimli güzel
öyküsüyle açılıyor seçki. Ömrün Yazı
diliyle, öyküleriyle etkileyici bir kitaptı. “Lekenler, Patenler” öyküsünün
kahramanı, kışın yolları kapanan bir mezrada öğretmenlik yapan, idealleri olan
babasını kız kardeşinin ölümünden sorumlu tutar, hiç bağışlamaz. Öykünün sert
yüzü kışın sert yüzüyle örtüşür.
Sezer
Ateş Ayvaz’ın öyküsü “Küllenmiş Bir Kuşu Yakalamak”, annesi ve babası evde
olmayan üç kardeşin, kar altında pencereye konan güvercini yakalayıp eve
almalarının öyküsüdür. Ardından gelen Nalan Barbarosoğlu’nun “Bembeyaz Bir Sessizlik”
adlı öyküsüyse hayli tedirgin edici bir öykü. Şehrin üstünü örten gerginlik, kışın
tipili ayazıyla bütünleşip okuyucusuna yansıyor.
Ahmet
Büke’nin “Kışt Kış!” adlı öyküsü kışla yoksulluğu, yoksunluğu buluşturuyor.
Çocuk yaşta çalışmak zorunda olan öykü kahramanının burnundan su alan
ayakkabısı… “Bu kış çok soğuk olmasın” diye dua etmesi… Pamuk helva tadında,
kırmızı tadında geçip giden zaman… Behçet Çelik’in “Kar Karanlığı” öyküsü Düğün Birahanesi adlı kitabından
alınmış. Kar altında, soğukta adres soran öykü kahramanı, çalıştığı ajansa
borcu olan bir müşteriyi aramaktadır, borcunu alabilirse eksik kalan maaşını da
alabilecektir. Behçet Çelik’in kendine özgü o dingin anlatımıyla, sözcüklerin
insanın içine işleyen dokunuşlarıyla, şehrin arka taraflarında, bir başka
köşesinde, karın güzelliğini bile çirkinleştiren bir caddede dolaşıyoruz.
Faruk
Duman’ın “Eriyen Gelin” öyküsü Baykuş
Virane Sever adlı kitabından alınmış. Eve bir gelinle dönecek olan ağabeyin
beklenişi, hasta anne ve babasıyla birlikte karda kışta odun toplayan öykü
kahramanı. Faruk Duman’ın benzersiz anlatımının, öykünün alanını dille
büyütmesinin yetkin örneklerinden biri aynı zamanda bu öykü. Berna Durmaz’ın
“Yumuk” adlı öyküsü dilindeki masalsı havayla, kara kışta sobanın üstüne
kestaneleri dizerken okunacak türden. Hele son cümlesi okuyucuyu olduğu yere
mıhlayıveriyor. Dilek Emir kitabındaki öykülerde olduğu gibi vurucu, hemen
içine çeken bir cümleyle açıyor “Seçme Dansı” adlı öyküsünü. İleriye, geriye
sarışlarıyla kurguyu da önceleyen bir kardan adam öyküsü. Hande Gündüz’ün
yaşamın içinden ayrıntılarla örülü, atmosferini hemen kuruveren öykülerinden
bir yenisi “Kış Kapısı”.
Ne
yalan söylemeli, seçkinin en sevdiğim öyküsü Kerem Işık’ın “Meşe Ağacı” adlı
öyküsü oldu. Toplum Böceği adlı
kitabındaki öykülerinde de (özellikle “Bir Ergenlik Dönemi Tragedyası”) keyifle
okunan alaysamalı öykü dilini seçkideki öyküsünde de bütün inceliğiyle
sürdürüyor. Bu dil okuyucuya ‘uzak açı’ da sağlıyor, ‘epik’ bir yanı var bana
kalırsa.
Hakkı
İnanç, çarpıcı sonuyla okuyucusunu sarsan “Ayıyı Öldürmek” adlı öyküsüyle yer
alıyor seçkide. İrem Karabaş “Karakışta Ev Yapımı Erik Reçeli” adlı öyküsünde
ölümü tenhada karşılamak isteyen yaşlı köpeğinin bu isteğini anlayamayan öykü
kahramanının yatalak annesine bakıcı bulamamasını ve sürpriz bir sona doğru
sürüklenmesini anlatıyor. İrem Karabaş’ın anlatımı içten, özenli. Okuyucusunu
irkilteceği bölümlerde de yalınlığını koruyor olması, öykünün etkisini
arttırıyor.
Mehmet
Fırat Pürselim’in “Dört Mevsim” adlı öyküsünde bölgelerin iklim özellikleriyle,
mevsimler arasında, geriye dönüşlerle eski bir aşkın izini sürüyor öykü
kahramanımız. Hastanede yeni doğmuş kızını kucağına aldığında çalıveriyor
telefonu. Mehmet Zaman Saçlıoğlu, edebiyatımızın büyük ustalarının dizelerini,
öykülerini, sözcüklerini yanına alıp dolaşmaya çıkıyor. Tren yollarını, tren
garlarını arıyor… Betonlaşan, giderek görmemişliğin boyunduruğu altında ezilen
kentin soluğunu arıyor. Kışın güzelliği kalmıyor artık kentlerde, kış bir
karabasan olup çöküyor, kentin bozulmuşluğu bütün mevsimleri örtüyor.
Fuat
Sevimay, Meserret Hanım’ın yalnızlığına götürüyor okuyucusunu “Yalnız” adlı
öyküsüyle. Torunuyla konuşur Meserret Hanım, orada olmayan torunuyla, yorulur
sonra, biraz dinlendirmek için kapayıverir gözlerini. Feryal Tilmaç “Lubya’nın
Maskeleri”nde okulun büyük kapısının yanındaki tezgâhında kitap kiralayan,
yanında duran büyük karton kutusunda maskeler satan Lubya’yı anlatır öykü
kahramanının gözüyle. Şişman bir kızdır öykünün kahramanı, çevresindeki herkes
ondan zayıftır, bir tek Lubya’nın yanında kendini zayıf hisseder.
Karla Karışık genç kuşağın, bir önceki
kuşağın ustalarıyla buluşarak kış imgesini öyküye dönüştürmeleriyle okuyucusuna
keyifli bir öykü şenliği sunuyor. Kalıcı olacak, saklanacak, aranacak bir
seçkiye dönüşüyor.
Seçkiyi hazırlayan
Neslihan Önderoğlu’nun önsözdeki son cümlesi hep aklımda kalacak: “Karla
karışık bir öykü yağışında keyifli okumalar…”