25 Eylül 2014 Perşembe

Sahneye Bakmak- Tiyatronun Temel Kavramlarına Bakış



Tiyatronun Temel Kavramlarına Bakış

Müsahipzade Celal oyunlarına duyduğum ilgi nedeniyle daha yayımlandığı ilk günlerde edinip okuduğum “Müsahipzade Celal Tiyatrosu’nda Osmanlı Tavrı” adlı kitap farklı konularda da tiyatro kavramları üstüne düşünmemi sağlamıştı. Oyun dili, tiyatroda dil-tavır özellikleri… Murat Tuncay hocamızın oldukça oylumlu, alanında aşılması çok güç bu yapıtını daha sonraları bölümler halinde defalarca okuyup altını çizdiğim, notlar aldığım çok olmuştur. İzlediğim yayınlarda Murat Tuncay imzasını gördüğüm her yazıyı atlamadan okumaya çalışıyorum o günden beri. Bir kaç yıllık aranın ardından geçen yıl “Sahneye Bakmak I – Tiyatronun Temel Kavramlarına Bakış” kitabıyla çıkageldi. Kitabın ikinci cildi için de fazla bekletmedi, bu yıl içinde “Sahneye Bakmak II” yayımlandı, aynı alt başlıkla.
            Tiyatronun kendine özgü pek çok kavramını kullanırız tiyatrodan konuşurken ama bu kavramlar üzerine derinlemesine düşünmeyiz. Örneğin “dramatik” sözcüğü hep dilimizdedir de, “dramatik nedir?” diye sorduklarında ne diyeceğimizi bilemez, çağrışımlarıyla bir şeyler söylemekten öteye gidemeyiz. Ya da tiyatroda dil sorunu üzerine enine boyuna düşünmemişizdir hiç. Sanatta kalıplaşma üstüne düşünmek ne kadar da gerekli oysa bugünün sanat ortamında. Hele hele sahne sanatlarında alkışın işlevini, alkışlanmak kadar alkışlamanın da gereksinim olduğunu düşündük mü şimdiye dek? Bugüne kadar çok üstünde durmadığımız bu ve buna benzer türde tiyatro kavramları üstüne doyurucu yazılardan oluşuyor Sahneye Bakmak I adlı kitap. Murat Tuncay hocamızın otuz yıllık deneyiminden, birikiminden süzülüp gelen düşünsel, sorgulayıcı yazılar.   
            Sahneye Bakmak I “Dramatik Nedir?” sorusuyla başlıyor. Yaklaşık yüz sayfalık bu yazıda önce dramatik kavramının günlük yaşamımızdaki yerini ve etimolojisini okuyoruz. Ardından çağlar boyunca dramatik kavramının gelişimini, tiyatro anlayışları içinde dramatik kavramının aldığı biçimleri ve dramatik olanın niteliklerini anlatıyor. Dramatik kavramı bütün boyutlarıyla çıkıyor karşımıza. Kitabın önemsenmesi gereken yazılarından biri de “Tiyatronun Dili” adlı yazı. Murat Tuncay’ın tiyatroda dil sorunu üzerine daha doyurucu incelemesi ise Müsahipzade Celal üzerine yaptığı çalışmada yer alıyor. Keşke o bölümün bütünü alınsaydı bu kitaba. “Tiyatronun Ahlaksızlığı”, “Sahne Sanatlarında Alkış ve İşlevi”, “Sanatta Kalıplaşma Eğilimi ve Tiyatrodaki Boyutları” adlı yazılar da mutlaka okunmalı.
            Sahneye bakmak farkına varmaktır. Seyirci için değil sadece, biz tiyatronun içinde kendini var etmeye çalışan insanlar için de böyledir bu. Sahne, seyirci için bir seyir yeri, estetik haz alma merkezi, düşünme, duygulanma, paylaşma, değişme sürecini oluşturan alandır. Ama tiyatronun içinde, tiyatroyla birlikte var olabilen insanlar için dünyanın en kutsal yeridir kuşkusuz. İtalyan sahneden, ortada sahneye kadar, seyirlik oyunların, sokak oyunlarının oyun alanına kadar sahne olabilen bütün alanlar aynı kutsallığı taşırlar. Bu kutsal mabedimize tekrar tekrar bakmak, her seferinde o kutsal dünyanın bambaşka olanaklarla bizi sahnenin içine çektiğini görmek, yaşam gerçeğiyle sahne gerçeğini bütünleyen yapının farkına varmak, sahneye özgü kavramları derinlemesine düşünmek zorundayız.


            Sahneye Bakmak II Murat Tuncay’ın Türk tiyatrosu üzerine yazılarından oluşuyor. “Modern Türk Tiyatrosunun İlk Sıkıntılarına Toplu Bakış” adlı ilk yazı Tanzimat döneminde neredeyse yoktan var edilen modern tiyatronun nasıl zorluklarla baş etmek zorunda kaldığını ele alıyor. Geleneksel tiyatromuzla bağının kopmasına toplumsal temeli olan bir bakış açısıyla yaklaştığını görüyoruz. Geleneksel gündelik yaşam kültürümüzün, Tanzimat ve batılılaşma anlayışıyla uğradığı değişimin, yaşanan çelişkilerin, kopuşların tiyatroya etkilerine değiniliyor. O sancılı dönemin tiyatromuzda yarattığı sıkıntılar, tiyatro ortamımız, oyuncularımız, tiyatro repertuarımız ve yeni yeni oluşmaya başlayan seyircimiz açısından yeniden değerlendiriliyor. Böylesi bir toplu bakış, o dönemin tiyatrosunu toplum hayatında yaşanan değişimlerle birlikte ele aldığı için bütünü daha iyi görebilmemize yardımcı oluyor.
            “Kadının Sahne Özgürlüğü” kadınların sahneye çıkmak için ne büyük zorluklarla boğuştuğunu sadece bizim tiyatromuzdan değil dünya tiyatrosundan da örneklerle anlatıyor.
            Tiyatromuz, başlangıcından bugüne desek yeridir, bir biçem arayışının içindedir. Kendi insanlarını, kendine özgü biçimlerle, farklı anlayışları sahnede eritebilecek düşünsel temellerle seyircisine aktarabilecek arayışlar tiyatromuzun temel sorunlarından biri oldu. Bunun ne kadarını başardığı elbette tartışmalıdır. Murat Tuncay tiyatro bilimsel yaklaşımla köy seyirlik oyunlarımızdan, töre komedyalarımızın günümüze nasıl taşınacağına, Müsahipzade Celal tiyatrosunun özelliklerinin yeniden değerlendirilmesine kadar birçok konuda yeniden düşünmemiz için yazılarıyla kapı aralıyor.
            İkinci kitabın ilgi çekici yazılardan biri de “Türk Tiyatrosunda Sahne Arkası Etiğinin Gelişmesi ve Muhsin Ertuğrul” adlı yazı. Bu konuda çok fazla düşünüldüğüne rastlamadım. Gerçekten sahneye bakmak biraz da bu olsa gerek. Sahnenin arka alanına da bakmalıyız. Tiyatrocuların kutsal mekânı sahne, sadece seyirci tarafındaki yüzüyle var olmuyor, arka tarafındaki kulisleri, antreleri de kutsal mekânın içine dâhildir. Hatta sahne üstünü var edendir sahne arkası. Hepimiz biliriz ki sahne disiplini başka bir şeydir. Hep sözünü ederiz ama nedir bu sahne disiplini dendi mi, kalakalırız. Tiyatronun usta çırak ilişkisi içinde öğrenilecek en önemli özelliği bu sahne etiği olsa gerek. Sahne üzerinde dünyanın en iyi oyuncusu olabilirsiniz ama kulisiniz kötüyse, sahne disiplini edinmemişseniz tiyatroya kötülük ediyorsunuz demektir. Tiyatromuzun ilk yıllarında yaşanan sıkıntılardan biri de sahne etiğinin eksik olması. Sahne etiğini yerleştiren, sahne üzerine gerekli saygınlığını kazandıran, tiyatromuza sahne disiplini veren büyük usta elbette ki Muhsin Ertuğrul’dur. Onun yazdıklarından, yaşamından ve ustaların anılarından hareketle sahne etiği üzerine önemli bir yazı.
            Anadolu’ya tiyatro götürme girişimlerinin yüzüncü yılına ilişkin bir yazıyla ve tiyatro enstitüsünün kuruluşuna ait kırk bir yıllık iki belgenin aktarılmasıyla bitiyor kitap.

Murat Tuncay kıvrak anlatımıyla, yılların hocalık deneyimiyle ve birikimiyle zevkle okutuyor yazılarını.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder