Iskalı
Karnaval
Kadir Yüksel
Kerem
Işık’ın Toplum Böceği adlı ikinci
öykü kitabı ilk öykü kitabından farklı bir yerde konumlanmıştı. Özellikle “İş
mi Bu ŞiBuMi”, “Bir Ergenlik Dönemi Tragedyası” ve kitaba da adını veren
“Toplum Böceği” adlı öyküler başka bir kanalın derinleşerek sürüp gideceğini
gösteren, göz dolduran öykülerdi. Toplumsal sorunları göz ardı etmeden ama
farklı bir dille, kurguyla anlatıyor, ironik öykü atmosferini bütün
içtenliğiyle oluşturabiliyordu. İlk kitabı Aslında
Cennet de Yok’la benzeşen sesleri elbette vardı ama Toplum Böceği bir yönelişin izleriyle, kendine özgü bir öykü
dünyasını oluşturmasıyla, diliyle öne çıkıyordu. Bu yılın ilk aylarında Iskalı Karnaval adını taşıyan,
yönelişlerini, dilini derinleştirdiği üçüncü öykü kitabıyla çıkageldi Kerem
Işık.
Iskalı
Karnaval, Kerem Işık’ın kurgusal atmosferinin, toplum sorunlarına
bakışının, ironisinin tam olarak kendini bulduğu, ustalıkla kotarılmış,
etkileyici öykülerden oluşuyor. Ama bir o kadar da arayışı, öykünün farklı
uçlarında gezinmeyi isteyen öyküler. Bilim kurguya, fantastik öğelere, hatta
distopyaya bu derece yönelmesi, bu yönelişte kendine özgü öykü dilinin
olanaklarını araştırması, sınırlarını zorlaması önceki yazdıklarının
sınırlarıyla yetinmeyen, öykünün dünyasına kafa yoran bir yazarla karşı karşıya
getiriyor bizi. Elbette bir yazar, özellikle bir öykücü arayışını hep
sürdürmeli ama kendine özgü yazı dünyasını da, dilini de kurabilmeli. Kerem
Işık bunu başarıyor, oluşturduğu yazı dünyasının, öykü dilinin sınırlarını
zorlayacağını, arayışını her zaman sürdüreceğini, yetinmeyeceğini söylüyor.
Iskalı
Karnaval adı, kitabın içinde yer alan bir öykünün adı değil.
Kitaba daha bütüncül bakılması istendiği için daha kapsayıcı bir ad olarak
düşünülmüş. Her öykü, yaşamlarına müdahale eden dış etkenler yüzünden
istediklerini yaşayamayan, yaşamı ıskalayan öykü kişilerini barındırıyor. Bütün
öykü kişileri bir araya gelip hayat karnavalının içinde buluşuyorlar.
Kitabın ilk öyküsü
“Kalbi Büyüyen Adam” kalbi giderek büyüyen yalnız bir adamın kısa öyküsüdür. Öykü
kısadır ama “Kalbi Büyüyen Adam” okuyucusunun hafızasında uzun yıllar
saklanacak, unutulmaz öykü kişilerinden biri olacaktır. Adamın kalbi öyle büyür
ki tüm kenti tehdit edecek hale gelir. Oysaki kalbi büyüyen adamın istediği
kalbi büyüdükçe sevginin de büyümesidir. Öldüğü yere heykelinin dikileceğini
düşünür ama öldükten sonra hayat bildiği gibi akmaya devam eder. İkinci Öykü “Süper
Kahraman Diyeti” kitabın diğer öykülerinden ayrı bir yerde duruyor. Daha
gerçekçi bir bakışla, dille yazılmış. Gene de öykünün sonundaki teknoloji
eleştirisi diğer öykülerle gevşek de olsa bir bağ kuruyor. O teknolojinin
içinde nasıl bir süper kahramana dönüşüyoruz, evden çıkmadan telefonda ya da
internette dünyayı kurtarıyoruz, vicdanımızı rahatlatıyoruz. Bir hamburgercinin
önünde çocukları eğlendirmek için ayı kostümü giymiş bir öğrencidir öykü
kahramanımız. Terk ettiğimiz, geleceğini çaldığımız çocukların hayalleri bile
erişemez insanların hayale sığmaz gerçeklerine, yaşamdan kopuşlarına.
Kitabın üçüncü öyküsü
olan “HAYDA!” abartmak gibi olmasın ama tek başına bile yazarını geleceğe
taşıyabilecek bir öykü. Hayat Danışmanlığı programının kısa adıdır HAYDA.
Kitabın beş öyküsünde bu tür kısaltmalar var. Bu kısaltmaların aynı zamanda
mizaha yaslanan, fantastik olanla toplumsal gerçekliğin bağını kuran, yer yer
yabancılaştırma etkisiyle okuyucuyu uzak açıya taşıyan yanları var. HAYDA yeni
evli bir çiftin hayat danışmanından mecburen faydalanmasının öyküsüdür.
Devletin görevlendirdiği danışman bir süre evli çiftle birlikte kalacak ve evli
çifti istenen kalıba sokacaktır. Öykü Yeni İzmir’de geçmektedir ve yeni ülkenin
geleceğini müthiş bir ironiyle önümüze sermektedir. Toplum sektörlere
ayrılmıştır; bekârların, evlilerin, çocukluların, emeklilerin, yaşlıların ayrı
ayrı sektörleri vardır. Her sektör kendi yaşam alanında yaşayabilmektedir.
Devletin kadına bakışı da öne çıkıyor öyküde, aile içindeki sorunların kaynağı
kadındır. Öyküde ise güçlü karakter kadındır ve bu dayatmayı sorgulamaya başlayacaktır.
Bilimkurgunun öğelerini çok güçlü bir toplumsal eleştiriyle buluşturuyor Kerem
Işık.
“Bana Veri Gerek Veri”
2043 yılına ait bir mektup. Sanal satışların, sanal âlemin topluma nasıl
hükmedeceğini, yaşamımızın giderek nasıl internet üzerinden sarpa saracağını
anlatan bir öykü. “Arzulanan Dünya”, bir seyahat acentesi çalışanı Haydar
Lokman’ın telefondaki müşterilerine tatil planları satışının öyküsü.
“O En Güzel Klişe”
Klişe Üretim Merkezi “K.Ü.M”ün öyküsü. KÜM’de projeler sorumlusu olan
kahramanımız uzun süredir yeni bir klişe üretememiştir. Müdürü ona yeni bir
görev verir, çok satan ünlü bir yazarın yeni kitabından yola çıkarak mutluluk
üzerine klişe üretecektir. KÜM’ün durumu kritiktir, kurtulması bu projeye
bağlıdır. Nasıl bir kıstırılmışlığın içinde olduğumuzun keskin bir parodisidir
öykü. Bu arada neredeyse bütün öykülerde kullanılan dipnotların kurguyu
boyutlandırdığını, mizahı güçlendirdiğini söylemeliyiz.
“Kılçıksız Sanat” SANKİ
(Sansür Kurulu İdaresi) genel başkanlık ofisinde yazarların ürünlerini sansür
kuruluna götürmelerinin, sansür kurulunda ürünlerin görüşülmesinin,
yayımlanabilmesi için nasıl bir yol izleneceği konusunda talimatlar
verilmesinin öyküsüdür. Sansürün bu derece keskin bir mizahla korkutucu bir
yapıya bürünmesi öyküyü etkileyici kılıyor.
“Rıza’nın İmalatı”
İMTK’da SAÇMA biriminin (kısaltmaların
açılımını yazmıyorum bu kez, meraklananlar kitaptan bakabilirler)
müdürlüğüne atanan Rıza, evde gizli çalışarak ROMAN’ını imal etmektedir. Yeni
görevi sosyal ağlardaki sakıncalı paylaşımların takip edilmesidir. Distopyanın
sınırlarında dolaşan, halkının bütün düşüncelerine ulaşmaya çalışan bir devlet
kurumu ve bu kurumun çalışanlarının ilişkileri… Ayrıntıların kullanımıyla,
diliyle, insanı tedirgin eden mizahı, okuyucusunu da dışarıda bırakmayan
toplumsal eleştirisiyle etkileyici bir öykü daha.
Kerem Işık Iskalı Karnaval’da bir öykü dışında
bütün öykülerde fantastik, bilimkurgu ve distopya öğelerinden yararlanarak öykü
dünyasına güç kazandırıyor. Kullandığı ironik anlatım da o öğelerle örtüşüyor.
Toplumsal eleştiriyi de unutmuyor, hatta derinleştiriyor, mizaha yaslanan dil
kullanımıyla, zekâ ürünü buluşlarla daha da etkili kılındığını söylemeliyiz.
Gerek öykü kişilerinin düşüncelerinde, diyaloglarında, gerekse anlatıcı olarak
öyküye katıldığı yerlerde, yan anlatımlarda, hatta satır aralarında,
dipnotlarında bile ironinin verdiği canlılık duyumsanıyor. Her öykü kıpır
kıpır. Okuyucusunu da hemen avucunun içine alıveren bir hareketlilik bu. İçten,
yalın, anlaşılır olmayı seçiyor. Bugünün yaşayan dilini, teknolojinin,
yabancılaşmanın, iletişimsizliğin dilini, hatta o dilin bütün pürüzlü
yüzeylerini kullanmaktan kaçınmıyor.
Çağımız insanının
bilgisayarın, teknolojinin karşısındaki konumu, esareti, bir yazarlık
önsezisiyle Kerem Işık’ın önümüze serdiği geleceğin içinde sıkıştırıyor bizi.
Belki de eğer silkelenip kendimize gelmezsek hepimizin ‘kalbi büyüyen
insanlara’ dönüşeceğimiz, ‘saçma’nın içinde kısılıp kalacağımız, ‘hayda’lı
günlerin çok uzak olmadığını söylüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder