12 Şubat 2016 Cuma

Kerem Işık - Iskalı Karnaval



ıskalı karnaval ile ilgili görsel sonucu


Iskalı Karnaval

Kadir Yüksel

            Kerem Işık’ın Toplum Böceği adlı ikinci öykü kitabı ilk öykü kitabından farklı bir yerde konumlanmıştı. Özellikle “İş mi Bu ŞiBuMi”, “Bir Ergenlik Dönemi Tragedyası” ve kitaba da adını veren “Toplum Böceği” adlı öyküler başka bir kanalın derinleşerek sürüp gideceğini gösteren, göz dolduran öykülerdi. Toplumsal sorunları göz ardı etmeden ama farklı bir dille, kurguyla anlatıyor, ironik öykü atmosferini bütün içtenliğiyle oluşturabiliyordu. İlk kitabı Aslında Cennet de Yok’la benzeşen sesleri elbette vardı ama Toplum Böceği bir yönelişin izleriyle, kendine özgü bir öykü dünyasını oluşturmasıyla, diliyle öne çıkıyordu. Bu yılın ilk aylarında Iskalı Karnaval adını taşıyan, yönelişlerini, dilini derinleştirdiği üçüncü öykü kitabıyla çıkageldi Kerem Işık.
 Iskalı Karnaval, Kerem Işık’ın kurgusal atmosferinin, toplum sorunlarına bakışının, ironisinin tam olarak kendini bulduğu, ustalıkla kotarılmış, etkileyici öykülerden oluşuyor. Ama bir o kadar da arayışı, öykünün farklı uçlarında gezinmeyi isteyen öyküler. Bilim kurguya, fantastik öğelere, hatta distopyaya bu derece yönelmesi, bu yönelişte kendine özgü öykü dilinin olanaklarını araştırması, sınırlarını zorlaması önceki yazdıklarının sınırlarıyla yetinmeyen, öykünün dünyasına kafa yoran bir yazarla karşı karşıya getiriyor bizi. Elbette bir yazar, özellikle bir öykücü arayışını hep sürdürmeli ama kendine özgü yazı dünyasını da, dilini de kurabilmeli. Kerem Işık bunu başarıyor, oluşturduğu yazı dünyasının, öykü dilinin sınırlarını zorlayacağını, arayışını her zaman sürdüreceğini, yetinmeyeceğini söylüyor.
Iskalı Karnaval adı, kitabın içinde yer alan bir öykünün adı değil. Kitaba daha bütüncül bakılması istendiği için daha kapsayıcı bir ad olarak düşünülmüş. Her öykü, yaşamlarına müdahale eden dış etkenler yüzünden istediklerini yaşayamayan, yaşamı ıskalayan öykü kişilerini barındırıyor. Bütün öykü kişileri bir araya gelip hayat karnavalının içinde buluşuyorlar.
Kitabın ilk öyküsü “Kalbi Büyüyen Adam” kalbi giderek büyüyen yalnız bir adamın kısa öyküsüdür. Öykü kısadır ama “Kalbi Büyüyen Adam” okuyucusunun hafızasında uzun yıllar saklanacak, unutulmaz öykü kişilerinden biri olacaktır. Adamın kalbi öyle büyür ki tüm kenti tehdit edecek hale gelir. Oysaki kalbi büyüyen adamın istediği kalbi büyüdükçe sevginin de büyümesidir. Öldüğü yere heykelinin dikileceğini düşünür ama öldükten sonra hayat bildiği gibi akmaya devam eder. İkinci Öykü “Süper Kahraman Diyeti” kitabın diğer öykülerinden ayrı bir yerde duruyor. Daha gerçekçi bir bakışla, dille yazılmış. Gene de öykünün sonundaki teknoloji eleştirisi diğer öykülerle gevşek de olsa bir bağ kuruyor. O teknolojinin içinde nasıl bir süper kahramana dönüşüyoruz, evden çıkmadan telefonda ya da internette dünyayı kurtarıyoruz, vicdanımızı rahatlatıyoruz. Bir hamburgercinin önünde çocukları eğlendirmek için ayı kostümü giymiş bir öğrencidir öykü kahramanımız. Terk ettiğimiz, geleceğini çaldığımız çocukların hayalleri bile erişemez insanların hayale sığmaz gerçeklerine, yaşamdan kopuşlarına.
Kitabın üçüncü öyküsü olan “HAYDA!” abartmak gibi olmasın ama tek başına bile yazarını geleceğe taşıyabilecek bir öykü. Hayat Danışmanlığı programının kısa adıdır HAYDA. Kitabın beş öyküsünde bu tür kısaltmalar var. Bu kısaltmaların aynı zamanda mizaha yaslanan, fantastik olanla toplumsal gerçekliğin bağını kuran, yer yer yabancılaştırma etkisiyle okuyucuyu uzak açıya taşıyan yanları var. HAYDA yeni evli bir çiftin hayat danışmanından mecburen faydalanmasının öyküsüdür. Devletin görevlendirdiği danışman bir süre evli çiftle birlikte kalacak ve evli çifti istenen kalıba sokacaktır. Öykü Yeni İzmir’de geçmektedir ve yeni ülkenin geleceğini müthiş bir ironiyle önümüze sermektedir. Toplum sektörlere ayrılmıştır; bekârların, evlilerin, çocukluların, emeklilerin, yaşlıların ayrı ayrı sektörleri vardır. Her sektör kendi yaşam alanında yaşayabilmektedir. Devletin kadına bakışı da öne çıkıyor öyküde, aile içindeki sorunların kaynağı kadındır. Öyküde ise güçlü karakter kadındır ve bu dayatmayı sorgulamaya başlayacaktır. Bilimkurgunun öğelerini çok güçlü bir toplumsal eleştiriyle buluşturuyor Kerem Işık.
“Bana Veri Gerek Veri” 2043 yılına ait bir mektup. Sanal satışların, sanal âlemin topluma nasıl hükmedeceğini, yaşamımızın giderek nasıl internet üzerinden sarpa saracağını anlatan bir öykü. “Arzulanan Dünya”, bir seyahat acentesi çalışanı Haydar Lokman’ın telefondaki müşterilerine tatil planları satışının öyküsü.
“O En Güzel Klişe” Klişe Üretim Merkezi “K.Ü.M”ün öyküsü. KÜM’de projeler sorumlusu olan kahramanımız uzun süredir yeni bir klişe üretememiştir. Müdürü ona yeni bir görev verir, çok satan ünlü bir yazarın yeni kitabından yola çıkarak mutluluk üzerine klişe üretecektir. KÜM’ün durumu kritiktir, kurtulması bu projeye bağlıdır. Nasıl bir kıstırılmışlığın içinde olduğumuzun keskin bir parodisidir öykü. Bu arada neredeyse bütün öykülerde kullanılan dipnotların kurguyu boyutlandırdığını, mizahı güçlendirdiğini söylemeliyiz.
“Kılçıksız Sanat” SANKİ (Sansür Kurulu İdaresi) genel başkanlık ofisinde yazarların ürünlerini sansür kuruluna götürmelerinin, sansür kurulunda ürünlerin görüşülmesinin, yayımlanabilmesi için nasıl bir yol izleneceği konusunda talimatlar verilmesinin öyküsüdür. Sansürün bu derece keskin bir mizahla korkutucu bir yapıya bürünmesi öyküyü etkileyici kılıyor.
“Rıza’nın İmalatı” İMTK’da SAÇMA biriminin (kısaltmaların açılımını yazmıyorum bu kez, meraklananlar kitaptan bakabilirler) müdürlüğüne atanan Rıza, evde gizli çalışarak ROMAN’ını imal etmektedir. Yeni görevi sosyal ağlardaki sakıncalı paylaşımların takip edilmesidir. Distopyanın sınırlarında dolaşan, halkının bütün düşüncelerine ulaşmaya çalışan bir devlet kurumu ve bu kurumun çalışanlarının ilişkileri… Ayrıntıların kullanımıyla, diliyle, insanı tedirgin eden mizahı, okuyucusunu da dışarıda bırakmayan toplumsal eleştirisiyle etkileyici bir öykü daha.  
Kerem Işık Iskalı Karnaval’da bir öykü dışında bütün öykülerde fantastik, bilimkurgu ve distopya öğelerinden yararlanarak öykü dünyasına güç kazandırıyor. Kullandığı ironik anlatım da o öğelerle örtüşüyor. Toplumsal eleştiriyi de unutmuyor, hatta derinleştiriyor, mizaha yaslanan dil kullanımıyla, zekâ ürünü buluşlarla daha da etkili kılındığını söylemeliyiz. Gerek öykü kişilerinin düşüncelerinde, diyaloglarında, gerekse anlatıcı olarak öyküye katıldığı yerlerde, yan anlatımlarda, hatta satır aralarında, dipnotlarında bile ironinin verdiği canlılık duyumsanıyor. Her öykü kıpır kıpır. Okuyucusunu da hemen avucunun içine alıveren bir hareketlilik bu. İçten, yalın, anlaşılır olmayı seçiyor. Bugünün yaşayan dilini, teknolojinin, yabancılaşmanın, iletişimsizliğin dilini, hatta o dilin bütün pürüzlü yüzeylerini kullanmaktan kaçınmıyor.

Çağımız insanının bilgisayarın, teknolojinin karşısındaki konumu, esareti, bir yazarlık önsezisiyle Kerem Işık’ın önümüze serdiği geleceğin içinde sıkıştırıyor bizi. Belki de eğer silkelenip kendimize gelmezsek hepimizin ‘kalbi büyüyen insanlara’ dönüşeceğimiz, ‘saçma’nın içinde kısılıp kalacağımız, ‘hayda’lı günlerin çok uzak olmadığını söylüyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder