KÜRAR - Melike Uzun
Kadir Yüksel
Kadir Yüksel
Birkaç
yıl önce yayımlanan ilk kitabı Ateş Öyküleri’nin ardından Melike
Uzun öyküleriyle, öykü kitaplarına ilişkin yazılarıyla, öykü üzerine düşünmesi,
kafa yormasıyla dikkat çeken bir öykücü oldu. Geçtiğimiz yıl yayımlanan Direniş
Öyküleri adlı derlemeyi hazırladı. Gezi parkına ilişkin öykülerin yer
aldığı derleme yaşananlara öykücülerin kendi pencerelerinden bakmasının yanı
sıra genç öykücülere daha çok yer vermesiyle de önemliydi. Melike Uzun’un ikinci
öykü kitabı İletişim Yayınları
arasında yayımlandı: Kürar. Göz alıcı bir kapak
tasarımının ardında aynı derecede göz alıcı öyküler yer alıyor.
İki
ana bölüme ayrılıyor Kürar. İlk bölüme “Zehir”, ikinci bölüme “Zemberek”
adları verilmiş. Bir araya geldiklerinde kitabı da bütünleyen bir deyimi
oluşturuyor bu iki sözcük: Zehir zemberek. Öykülerin tanımlanmasına da yardımcı
oluyor kitabı okuyup bitirdiğinizde: Zehir zemberek öyküler.
Kürar,
çok çekici bir sözcük, doğrusu. İlk iki anlamı, felç olma hali, felç edici
zehirli bitki. Diğer iki anlamı ise, Kızılderililerin kullandığı zehirli ok
atan boru, kasların bloke olması. Bütün anlamlarıyla öykülerde yerini alıyor
kürar. Kimi öyküde felç olma hali olarak, kimi öyküde zehirli bitki olarak,
kimi öyküde ise ok atan boru olarak öykülerin içine yerleşiyor. Son öyküye de
ad oluveriyor, okuyucusunun bütün kaslarını bloke etmeyi başarıyor, odaklıyor
kendi içine, görünür kılıyor.
İlk
bölüm “Rüzgâr’ın Estiği” adlı bir giriş öyküsüyle başlıyor. Bu girişin dili,
anlatımı kitabın gövdesini oluşturan diğer öykülerden farklı. Okuyucusunu hemen
kendine çekiveren masalsı anlatım, şiirselliğe yaslanan söyleyiş… İkinci
bölümün başındaki “Rüzgâr’ın Getirdiği”, kitabın sonundaki “Rüzgâr’ın Dindiği”
adlı kısacık bölümlerle (küçürek öykü
olarak da okunamaz mı?) kitabın bütününe göndermeleriyle tamamlanıyor giriş
anlatısı. Aslında tamamlandığı da söylenemez, sondaki bölümün ucu açık
bırakılıyor. Rüzgâr şimdilik diniyor.
“Rüzgâr’ın
Estiği” öyküsündeki kötülüğün dönüştüğü fare, kötülüğü kovalayan kedi imgeleri
bütün öykülerde karşımıza çıkıyor. Fare, korkulan, kötülüğe götüren, kedi ise
kötülüğü kovalasa da zarar verilen, öldürülen hayvanlar olarak öykülerde
yerlerini alıyorlar. Her öykünün içine sızıyorlar. Kimi kez öykü onlara
odaklanıyor, kimi kez içten içe sezdiriyorlar kendilerini, ama hep oralarda
dolaşıyorlar. (“Rüzgâr’ın Estiği” neden İçindekiler sayfasında yer almamış?
Oysa güçlü anlatımı, kitaba etki eden imgeleri, diğer iki küçük bölümüyle
bütünlenen bir yanı var. )
“Üzgün Balık Başları” birinci bölümün
girişinden sonraki ilk öykü. Mahallenin büfesini işleten Selo o sabah büfesini
açamaz, büfenin önünde ağlamaktadır. Dört bölüme ayrılan öykünün Selo, Azra
adlı bölümleri anlatıcının diliyle yazılmış. Azra’nın Dediğidir, Selo’nun
Dediğidir adlı bölümlerde ise öykü karakterleri konuşuyor. Tek öykünün içinde
farklı bir kurguyla iki anlatımı birden kullanıyor yazar. Her iki anlatımda da
öykünün atmosferini çok iyi oluşturduğunu, eksiltmelerin, merak öğesini
ustalıklı kullanmanın öyküyü sürükleyici kıldığını söylemeliyiz. Girişin hemen
ardından karşılaşıyoruz kediyle, ölü kedidir bu, elbette, peşi sıra fare yerini
alır, kötücül olanın yanı başında.
Kürar,
birbirinin içinden geçen, birbirini tamamlayan, gerek karakterleriyle, gerek
kedileri, fareleriyle, imgeleriyle, ‘rüzgâr’ıyla birbirini okutan (birbirini
yazdırmış mıdır?) öykülerden oluşuyor. “Fare İnsan” adlı ikinci öykü ilk öyküde
tanıdığımız Azra’nın annesi Saadet’in öyküsü. Bu öykü de ilk öyküdeki anlatım
biçimleriyle iki bölüme ayrılıp kurgulanmış. Öykünün her iki bölümünde de
anlatılan tedirgin edici, iç acıtıcı olay dizisi okuyucuyu olduğu yere mıhlayan
müthiş bir cümleyle son buluyor. “Kedimiz Candide” adlı öykü de gene önceki
öykülerle bağlantılı. Azra’nın üniversite arkadaşından dinliyoruz Azra’yı. “İyilik”
adlı öykü, öykü kahramanının apartmanda kedisiyle birlikte yaşayan kapı
komşusunu anlattığı, anlatımıyla, irkiltici sonuyla, polisiyeye yaslanan
kurgusuyla kitabın iyi öykülerinden biri. “Şehit Üstteğmen Fatih Münir Yurdakul
Lisesi” adlı öykünün kahramanı Emine, kitabın son öyküsü “Kürar”da da yerini
alıyor. On yedi yaşın ataklığı, acımasızlığı, korkaklığı, kötücüllüğü bir
farenin etrafında görünür kılınıyor. “Umut” bir hapishane, işkence öyküsü, fare de
bütün kötücüllüğüyle işkencedeki yerini alıyor, elbette insan denen daha da
kötücül canlıların elinde.
“Zemberek”
adı verilen ikinci bölümdeki öykülerin okuyucuyu en sert biçimiyle irkilten yanları
olduğunu söylemeliyim. “Sığ” öyküsünün kahramanı, “Çikolatalı Baldıran”da Ahmet
ve annesi, “İmzayı Anla(t)mak” da çocuklarıyla intikam alan kadın duraksatacak,
sarsacaktır okuyucusunu. “Kapı Dışarı” adlı öyküde Azra’yla, annesi Saadet’le
karşılaşırız yeniden, gerilim yayılmıştır bütün öyküye. Kitabın son öyküsü
“Kürar”da ilk bölümdeki Emine ve annesi Sevda çıkacaktır okuyucunun karşısına,
hem de unutulmayacak bir öykünün iki kahramanı olarak.
“Rüzgâr’ın
Estiği”nde Mülcem hem iyiliği hem de kötülüğü barındırır içinde, sonunda “yüreğinin kötü yarısı alev” alacaktır.
Ona baba olan Ebu Turab’ın iyilikleri ağırlıktadır ama ölümünün sonrasında öz
çocuğu olmayan Mülcem için iyilikler de sona erecek, kötülük ağır basacaktır.
İyiliğin de, kötülüğün de birbirinin içinden canlandığını, alevlendiğini
okuyoruz ama Kürar kötücüllüğün şiddetinden yana ağır basıyor. Şiddeti
odaklıyor bütün öykülerde. Bunu yaparken nerede durması gerektiğini çok iyi
biliyor, kırılganlıkla katılığın, incelikle kabalığın, iyilikle kötülüğün
dengesini, iyiliğin kötücüllüğe dönüştüğü yeri, şiddete varışı ustaca
ayarlıyor. Şiddeti insanın insana uyguladığıyla değil, insanın küçük hayvanlara
uyguladığıyla görünür kılıyor. Kötülüğü her yere ulaştıran fare, gururlu
suskunlukla kötülüğü koklayan kedi imgeleri bütün öykülere yayıyor gerilimi,
şiddeti.
Melike
Uzun’un Kürar’da kurduğu dilin kendine özgülüğünden de söz etmeli.
Yalın ama yoğunlaştırılmış anlatım, kısa ama tam can evinden vuran cümleler, şiirselliğe
de uzak durmayan imge düzeyi, sadeliğin kavrayışı, öykülerin okuyucusunu felç
eden olaylarını daha bir görünür kılıyor, diliyle de okuyucusunun bilincini
bloke ediyor.
Kürar,
ele aldığı dünyasıyla, atmosferiyle, kurgusuyla, diliyle bu yılın dikkat çeken
öykü kitaplarından biri. Melike Uzun da öyküleriyle kendisine öykücülüğümüzde
önemsenecek bir yer ediniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder