4 Mayıs 2014 Pazar

FAHRETTİN DEMİR'İN ARDINDAN...


Öyküden Eleştiriye Fahrettin Demir
Kadir Yüksel

Fahrettin Demir’le ilk tanışıklığımız Fayton dergisinin çıktığı yıllarda olmuştu. 1996 yılı olmalı. Sonra Fayton Öykü’ye soyunduğumuzda onu da derginin içine almıştık. Ardından Üçüncü Öyküler macerası geldi. Bu kez ustalığıyla tam yanı başımdaydı, derginin her işine yardımcı olan, yazılar yazan, gelen öyküleri değerlendiren, düzeltmeler yapan, kimi kez dağıtım işine yardımcı olan, umutsuz anlarımda umut veren…
1973 yılında Yansıma dergisinde yayınlanır ilk öyküsü Fahrettin Demir’in. Sonra uzun süre eleştiri ve incelemeler yazar. 1982 yılında Yarın dergisinin düzenlediği eleştiri yarışmasında “Ödüllü Hikâyeler” adlı yazısıyla, roman ve öykü eleştirisi dalında birincilik ödülünü kazanır. Broy dergisinde eleştiri yazıları yayınlanır. Özellikle o dönemin Yenibütüncü şiir çıkışına katkı veren yazılardır bunlar. Onun yazılarını ilk kez Broy’da okumuştum üniversite yıllarımda. Tanışıp sık sık görüşmeye başladıktan sonra elimdeki Broy sayılarını götürdüm, gösterdim. Nasıl da şaşırmıştı, uzun uzun konuşmuştuk o dönemi. Öğretmenliğinin de deneyimiyle öyle güzel anlatırdı ki, saatler süren bir sohbetin içine dalıverirdiniz. İlk ve sağlığındaki tek öykü kitabı O Otobüste Ben Yoktum 1998 yılında yayınlandı. İkinci kitabı ise eleştiri yazılarının yer aldığı İlmekler adlı kitabıdır. 2005 yılında da “Dediler ki…” adlı öyküsüyle Ümit Kaftancıoğlu Öykü Ödülü’nde birinciliği kazanmıştı. Bu öykünün de içinde yer aldığı ikinci öykü kitabı Yel Etekli Kuş Kanatlı geçtiğimiz ay öykü raflarında yerini aldı. Ne yazık ki, çok istemesine karşın, sağlığında göremedi bu kitabını.
            Öyküye ilişkin çok şey öğrendim Fahrettin Demir’den. Yazmanın pek çok inceliğini hiç de caka satmadan, kırmadan, incitmeden anlatırdı. Öykünün nerede başlayıp bittiğini, öykünün kokusunu duyururdu. Öykünün, yazının kendi gerçekliğini sorgulatırdı.
            Fahrettin Demir’in öykülerinde ana bağlantı noktası zorda kalmış insandır. Zorlukların içinden geçen kent insanlarının, emekten yana olanların, küçük insanların dünyalarına yönelir. Baskı yıllarının izlerini taşıyan insanları konu alır. Gerçekçi bakış açısını koruyarak onların iç dünyalarına davet eder okuyucusunu. Yalın, içtenlikli, dengesi iyi ayarlanmış anlatımı, öykülerin gizil gücü gibidir. Özellikle ilk yazdığı öykülerinde belirgin bir Orhan Kemal akrabalığı görürsünüz. O Otobüste Ben Yoktum adlı kitabındaki öyküler 80’li yılların ve o yıllara gelişin acılarıyla örülmüştür. Kitaba adını veren ilk öykü, “Tanıdık Yabancı” ve “Acı” adlı öyküler işkencelerin, baskıların, tutuklulukların, görüş günlerinin öyküleridir. “Nenen Kurban” ve “Saroğlan’la Kınalı” adlı öykülerse gerçekçi bakışın korunmasının yanı sıra söylencelerden, halk hikâyelerinden süzülüp gelen bir dile de kapı aralayacaktır.
Yel Etekli Kuş Kanatlı kitabındaki son dönem öykülerinde ise giderek daha da baskın olur, söylencelere, âşık hikâyelerine dayalı anlatım biçemi. Öykü kanalındaki bu yönelişinde de gerçekçi bakış açısından vazgeçmeyecektir. Öykülerin bütününde gene zorluklarla, yokluklarla boğuşan insanlara yer verir. Bu kez o insanların iç dünyalarına daha derinlikli bir bakış vardır. Öykülerde yer alan Demokrat Nazım, İsmi Dayı, Süleyman, Sultan, Ateşçi Mirza karakterleri akılda yer eden, boyutlandırılmış karakterlerdir. Farklı kurgulara, büyülü, masalsı bir atmosfer yaratmaya yönelir. “Dalga Boyu Aşınca”, “Dediler ki” gibi öykülerinde şiirsel bir öykü diline yol aldığını söyleyebiliriz. Boşlukları, gidiş gelişleri, eksiltmeleri de kullandığı öykü dili okuyucuyu da öykünün içinde yolculuğa çıkarıp trene bindirecek, öyküyü bütünlemesini isteyecektir. Özellikle doğduğu toprakların, Kars’ın insanlarını, kültürünü, göçlerini, dilini kurgulayıp anlattığı öykülerinde oluşturduğu atmosfer başka bir damarda ilerleyeceğinin göstergesi gibidir. Keşke derinleştirip başka öykülere de taşıyabilseydi öykü dilini.
İlk öykülerinden son okuduğum öykülerine kadar dile gösterdiği özen hep dikkat çekiciydi. Aslında ‘diline özen gösteriyor’ biçiminde bir övgüyü sevmediğini bir kaç kez söylemişti. Çünkü bir yazarın en önemli görevidir zaten diline özen göstermek. Bu olmazsa olmazdır, bunun övgüsü de olmaz. Dergi çıkardığımız yıllarda pek çok yeni öykücü adayının öyküsünü okuduk birlikte. En çok üzüldüğü şey öykücü adaylarının dil konusundaki eksiklikleriydi. O okumalar sırasında ne çok şey öğrenmiştim ondan.
(Şimdi böylesi bir yazıyı onun öykücülüğüne ilişkin çok önceleri aldığım notlarımı genişletip uzun uzun yazarak bir inceleme yazısına dönüştürmek öyle zor ki. Bazı yazılar kurtulamıyor duygusallıktan.)
            İyi bir öykücü olduğu kadar iyi bir de eleştirmendi Fahrettin Demir. İlmekler kitabı 2000 yılında yayımlanmıştı. On yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen içindeki saptamaların ne kadar yerli yerinde olduğunu göreceksiniz okuduğunuzda. Kitabın sunu bölümü şu saptamayla başlıyor. “Sanat, edebiyat işlevsizleştirilmeye çalışılıyor. Bir eğlence aracına, keyif alınan sıradan bir etkinliğe indirgeniyor; insanın kendini yeniden kurması, yaratması / dönüştürmesi yerine, tüketmesi ve tüketilen bir meta olarak üretilmesi tasarlanan sıradan bir çabayla tanımlanıyor.” Nasıl da doğru bir saptama, değil mi? Ayrıca kitapta Orhan Kemal’e, Sabahattin Ali’ye, Adalet Ağaoğlu’na ilişkin önemli yazılar var. Şiire ayrılmış ikinci bölümde ise şiir üzerine düşündürücü, kuramsal yanı ağır basan yazılar yer alıyor. Özellikle Yenibütüncü şiir anlayışına, yetmişli yılların şiirine ilişkin yazılar farklı saptamalar içeriyor. Son bölümde ise aydın olgusuna değiniyor Fahrettin Demir. Bu bölümdeki aydın saptamaları nasıl da canlı, bugüne ışık tutuyor. “Dönemsel olarak ortaya çıkan aydın tartışmasının çoğunlukla toplumların bunalım dönemlerinde daha ağırlıklı olarak gündeme geldiği gözlemini en başta değerlendirmek gerekir. Çünkü bu dönemlerin, aydın sorumluluğu konusunda bir ‘yol ayrımı’ oluşturduğu ve aydının vurulduğu bir ‘mihenk taşı’ işlevi gördüğü, insanlığın geçirdiği bunca deneyden çıkan bir sonuçtur.” Aydın üzerine saptamalarına hep sadık kalarak, onuruyla, sevgisiyle yaşadı Fahrettin Demir. Kendi yaşam anlayışından da süzülmüş yazılar bunlar.
            Fahrettin Demir hep kendisini ertelemişti. Yazıya kazandırdığı insanların yanı sıra, eleştiriye, kitap tanıtımına, dergilere, öğrencilerine, her zaman ona bir şeyler okutmaya çalışan insanlara yetişmeye çalışırdı. Yeni ve iyi öyküler, yazılar okuduğunda heyecanlanırdı. Kendisi için zaman yaratmak yerine, kendi zamanından verirdi, yüksünmezdi. Ertelediklerini yapabilmek için o kısa yaşamı yetmedi. Oysa Yel Etekli Kuş Kanatlı’nın anlatıcısının daha yolu vardı gidilecek, bu kadar çabuk trenden inmemeliydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder