Öyküden Eleştiriye Fahrettin Demir
Kadir
Yüksel
Fahrettin Demir’le ilk
tanışıklığımız Fayton dergisinin
çıktığı yıllarda olmuştu. 1996 yılı olmalı. Sonra Fayton Öykü’ye soyunduğumuzda onu da derginin içine almıştık.
Ardından Üçüncü Öyküler macerası
geldi. Bu kez ustalığıyla tam yanı başımdaydı, derginin her işine yardımcı
olan, yazılar yazan, gelen öyküleri değerlendiren, düzeltmeler yapan, kimi kez
dağıtım işine yardımcı olan, umutsuz anlarımda umut veren…
1973 yılında Yansıma dergisinde yayınlanır ilk öyküsü
Fahrettin Demir’in. Sonra uzun süre eleştiri ve incelemeler yazar. 1982 yılında
Yarın dergisinin düzenlediği eleştiri
yarışmasında “Ödüllü Hikâyeler” adlı
yazısıyla, roman ve öykü eleştirisi dalında birincilik ödülünü kazanır. Broy dergisinde eleştiri yazıları
yayınlanır. Özellikle o dönemin Yenibütüncü
şiir çıkışına katkı veren yazılardır bunlar. Onun yazılarını ilk kez Broy’da okumuştum üniversite yıllarımda.
Tanışıp sık sık görüşmeye başladıktan sonra elimdeki Broy sayılarını götürdüm, gösterdim. Nasıl da şaşırmıştı, uzun uzun
konuşmuştuk o dönemi. Öğretmenliğinin de deneyimiyle öyle güzel anlatırdı ki,
saatler süren bir sohbetin içine dalıverirdiniz. İlk ve sağlığındaki tek öykü
kitabı O Otobüste Ben Yoktum 1998
yılında yayınlandı. İkinci kitabı ise eleştiri yazılarının yer aldığı İlmekler adlı kitabıdır. 2005 yılında da
“Dediler ki…” adlı öyküsüyle Ümit
Kaftancıoğlu Öykü Ödülü’nde birinciliği kazanmıştı. Bu öykünün de içinde yer
aldığı ikinci öykü kitabı Yel Etekli Kuş Kanatlı
geçtiğimiz ay öykü raflarında yerini aldı. Ne yazık ki, çok istemesine karşın,
sağlığında göremedi bu kitabını.
Öyküye
ilişkin çok şey öğrendim Fahrettin Demir’den. Yazmanın pek çok inceliğini hiç
de caka satmadan, kırmadan, incitmeden anlatırdı. Öykünün nerede başlayıp
bittiğini, öykünün kokusunu duyururdu. Öykünün, yazının kendi gerçekliğini
sorgulatırdı.
Fahrettin
Demir’in öykülerinde ana bağlantı noktası zorda kalmış insandır. Zorlukların
içinden geçen kent insanlarının, emekten yana olanların, küçük insanların
dünyalarına yönelir. Baskı yıllarının izlerini taşıyan insanları konu alır.
Gerçekçi bakış açısını koruyarak onların iç dünyalarına davet eder okuyucusunu.
Yalın, içtenlikli, dengesi iyi ayarlanmış anlatımı, öykülerin gizil gücü
gibidir. Özellikle ilk yazdığı öykülerinde belirgin bir Orhan Kemal akrabalığı
görürsünüz. O Otobüste Ben Yoktum
adlı kitabındaki öyküler 80’li yılların ve o yıllara gelişin acılarıyla
örülmüştür. Kitaba adını veren ilk öykü, “Tanıdık
Yabancı” ve “Acı” adlı öyküler
işkencelerin, baskıların, tutuklulukların, görüş günlerinin öyküleridir. “Nenen Kurban” ve “Saroğlan’la Kınalı” adlı öykülerse gerçekçi bakışın korunmasının
yanı sıra söylencelerden, halk hikâyelerinden süzülüp gelen bir dile de kapı
aralayacaktır.
Yel
Etekli Kuş Kanatlı kitabındaki son dönem öykülerinde ise
giderek daha da baskın olur, söylencelere, âşık hikâyelerine dayalı anlatım
biçemi. Öykü kanalındaki bu yönelişinde de gerçekçi bakış açısından
vazgeçmeyecektir. Öykülerin bütününde gene zorluklarla, yokluklarla boğuşan
insanlara yer verir. Bu kez o insanların iç dünyalarına daha derinlikli bir
bakış vardır. Öykülerde yer alan Demokrat Nazım, İsmi Dayı, Süleyman, Sultan,
Ateşçi Mirza karakterleri akılda yer eden, boyutlandırılmış karakterlerdir. Farklı
kurgulara, büyülü, masalsı bir atmosfer yaratmaya yönelir. “Dalga Boyu Aşınca”, “Dediler
ki” gibi öykülerinde şiirsel bir öykü diline yol aldığını söyleyebiliriz.
Boşlukları, gidiş gelişleri, eksiltmeleri de kullandığı öykü dili okuyucuyu da
öykünün içinde yolculuğa çıkarıp trene bindirecek, öyküyü bütünlemesini
isteyecektir. Özellikle doğduğu toprakların, Kars’ın insanlarını, kültürünü,
göçlerini, dilini kurgulayıp anlattığı öykülerinde oluşturduğu atmosfer başka
bir damarda ilerleyeceğinin göstergesi gibidir. Keşke derinleştirip başka
öykülere de taşıyabilseydi öykü dilini.
İlk öykülerinden son
okuduğum öykülerine kadar dile gösterdiği özen hep dikkat çekiciydi. Aslında ‘diline
özen gösteriyor’ biçiminde bir övgüyü sevmediğini bir kaç kez söylemişti. Çünkü
bir yazarın en önemli görevidir zaten diline özen göstermek. Bu olmazsa
olmazdır, bunun övgüsü de olmaz. Dergi çıkardığımız yıllarda pek çok yeni
öykücü adayının öyküsünü okuduk birlikte. En çok üzüldüğü şey öykücü
adaylarının dil konusundaki eksiklikleriydi. O okumalar sırasında ne çok şey
öğrenmiştim ondan.
(Şimdi böylesi bir yazıyı
onun öykücülüğüne ilişkin çok önceleri aldığım notlarımı genişletip uzun uzun
yazarak bir inceleme yazısına dönüştürmek öyle zor ki. Bazı yazılar
kurtulamıyor duygusallıktan.)
İyi
bir öykücü olduğu kadar iyi bir de eleştirmendi Fahrettin Demir. İlmekler kitabı 2000 yılında
yayımlanmıştı. On yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen içindeki saptamaların ne
kadar yerli yerinde olduğunu göreceksiniz okuduğunuzda. Kitabın sunu bölümü şu
saptamayla başlıyor. “Sanat, edebiyat
işlevsizleştirilmeye çalışılıyor. Bir eğlence aracına, keyif alınan sıradan bir
etkinliğe indirgeniyor; insanın kendini yeniden kurması, yaratması /
dönüştürmesi yerine, tüketmesi ve tüketilen bir meta olarak üretilmesi
tasarlanan sıradan bir çabayla tanımlanıyor.” Nasıl da doğru bir saptama,
değil mi? Ayrıca kitapta Orhan Kemal’e, Sabahattin Ali’ye, Adalet Ağaoğlu’na
ilişkin önemli yazılar var. Şiire ayrılmış ikinci bölümde ise şiir üzerine
düşündürücü, kuramsal yanı ağır basan yazılar yer alıyor. Özellikle Yenibütüncü
şiir anlayışına, yetmişli yılların şiirine ilişkin yazılar farklı saptamalar
içeriyor. Son bölümde ise aydın olgusuna değiniyor Fahrettin Demir. Bu
bölümdeki aydın saptamaları nasıl da canlı, bugüne ışık tutuyor. “Dönemsel olarak ortaya çıkan aydın
tartışmasının çoğunlukla toplumların bunalım dönemlerinde daha ağırlıklı olarak
gündeme geldiği gözlemini en başta değerlendirmek gerekir. Çünkü bu dönemlerin,
aydın sorumluluğu konusunda bir ‘yol ayrımı’ oluşturduğu ve aydının vurulduğu
bir ‘mihenk taşı’ işlevi gördüğü, insanlığın geçirdiği bunca deneyden çıkan bir
sonuçtur.” Aydın üzerine saptamalarına hep sadık kalarak, onuruyla,
sevgisiyle yaşadı Fahrettin Demir. Kendi yaşam anlayışından da süzülmüş yazılar
bunlar.
Fahrettin
Demir hep kendisini ertelemişti. Yazıya kazandırdığı insanların yanı sıra,
eleştiriye, kitap tanıtımına, dergilere, öğrencilerine, her zaman ona bir
şeyler okutmaya çalışan insanlara yetişmeye çalışırdı. Yeni ve iyi öyküler,
yazılar okuduğunda heyecanlanırdı. Kendisi için zaman yaratmak yerine, kendi
zamanından verirdi, yüksünmezdi. Ertelediklerini yapabilmek için o kısa yaşamı
yetmedi. Oysa Yel Etekli Kuş Kanatlı’nın
anlatıcısının daha yolu vardı gidilecek, bu kadar çabuk trenden inmemeliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder