5 Mayıs 2014 Pazartesi

BİR HAL VAR SENDE


Bir Hal Var Sende

Kadir Yüksel

Can Yayınları kuruluşundan bu yana öykü yayıncılığına ayrı bir önem verdi. Usta öykücülerin kitaplarını yayınlarken genç öykücülere de yer açtı ve öykücülüğümüze bir çok öykücü kazandırdı. Bugün de aynı çabayı sürdürüyor. Bunun son örneklerinden biri de ilk iki kitabıyla Berna Durmaz.
            Berna Durmaz’ın ilk öykü kitabı Tepedeki Kadın geçtiğimiz yıl yayınlanmıştı. Bu yıl da ikinci öykü kitabı Bir Hal Var Sende yayınlandı. İlk kitabıyla gördüğü ilgiden sonra öykü okurlarını fazla bekletmedi Berna Durmaz. 
            Kitap, hepsinde altı kısa öykünün yer aldığı üç ana bölüme ayrılmış. Taş adını taşıyan birinci bölümdeki altı öyküde de taş, imgesel anlatımın bir parçası olarak öykülerin üstünde dolaşıyor. Kimi kez yürekler taşa dönüşüyor, kimi kez öykü kahramanının sütten beyaz taşları oluveriyor… Öykülerin birbirinin içinden geçen bağlantılarını da görebiliyorsunuz: Lal adlı öyküde göğsüne bastırdığı kara yıldız taşı zamanla yüreğine karışan çocuk, bir sonraki Gelincik Yaprakları öyküsünde Lal Adam’a dönüşüyor.
            Kuş adlı ikinci bölümün altı öyküsünde de öykülerin içinde kuş dolaşır. Kitabın en güzel öykülerinden biri olduğunu düşündüğüm İpin Kanatları’nda Kuş günü, Yıldız köydeyken doğan kızı, öykünün sonunda Yıldız alıp uçuracaktır. Yılanın Gözü adlı öyküde sesini kuyuya kaptıran kızın saçlarına dolanan yılanı, kocaman, sivri gagalı bir kuş kapıp uçurur, geriye yılanın gözü kalacaktır. Kalpteki Kuş öyküsünde bu kez kalbe yerleşen taş değil kuştur. Göç adlı öyküde saat kulesi kadar yaşlı Keşif Amca, kulenin balkonuna konan kuşlara aldanıp kendini aşağıya bırakır. Yerde yatan Keşif Amca bir karga ölüsüne dönüşmüş gibidir. Kulenin saati çalıştırılamaz, kasabadakiler zamansız kalmışlardır, her şeylerini toplayıp başka yerlere göçerler.
            Kitabın üçüncü bölümü Göl adını taşıyor. Bölümün ilk öyküsü Giden bir önceki bölümün imgesi olan kuşa göndermeyle açılıyor ve bir baraj gölünün çevresinde geçiyor. Göç öyküsünün saat kulesini tamire çıkan saatçisi bu öyküde de karşımıza çıkıyor. Kırılma adlı öykü bir şehri suyun altında çürüten baraj gölünü anlatır. Manolya adlı öyküde öykü kahramanları gölde boğulan tanımadıkları kadının yüzünü, çay dağıtan Peri’nin yüzünde buluverirler. Uzak şehirlerden birine gelin giden Peri’nin çok geçmeden gölde ölü bulunduğu haberi gelir. Suyun üstünde bir manolya gibi… Üçüncü bölümün ve kitabın son öyküsü Çakıltaşı gölün kıyısında, artık trenlerin uğramadığı bir istasyonda geçiyor. Manolya öyküsünde karşılaştığımız Peri’nin yaşadığı yerdir burası. Uzun zaman sonra bir tren gelir istasyona, bir adam iner trenden. Peri’yle karşılıklı kahve içerler. Gölün kıyısından topladığı öyküleri yazdığını söyler Peri. Adam kendisinde de yarım bırakılmış bir öykü olduğunu söyler. Yarım bırakılmış öykü, kitabın ilk bölümünde dolaşan taş imgesine göndermeler yapar ve sürpriz bir sonla noktalanır.
            Dinleyicilerinin düş gücünü de harekete geçiren halk anlatıcılarına, masalcılara özgü bir söyleyiş yakalıyor Berna Durmaz. Öykülerin bazılarında yer alan, “ninem derdi” ile başlayan halkın içinden çıkmış özlü sözler bu söyleyişin, biçemin de ipucu gibi. İmgelerle örülü, şiirselliğe varan bir dil. Bu tür anlatılara özgü olağanüstülüklerle, sıra dışı insanlarla örülü öyküler. Özellikle kadın ve çocukların bu söyleyişle var edildiklerini görüyoruz. Öykülerin o kendine özgü atmosferini oluşturan da bu söyleyiş biçimi. Taş, kaya, kuş, göl, uçmak, ağaç, orman imgeleri kitabın bütününde eşlik ediyor okuyucuya. İmgelerin çağrışım zenginlikleriyle tamamlanıyor öyküler.
            Köy ya da küçük kasabaların kasvetli havasının içine çekiyor okuyucusunu Berna Durmaz. Her an düşecekmiş gibi yaşamın kıyısında yaşıyor öykü kişileri. Kadınlar, kız çocuklar yazgılarıyla baş başa kalıyorlar, yazgılarıyla boğuştuklarını söyleyemeyiz, boğuşmak isteseler de yenik düşüyorlar. Seslerini kuyuya kaptırıyorlar, yıldız alıp götürüyor, gölde boğuluyorlar ya da sepetin çürüğü oluyorlar. Öykülerde içten içe şiddeti, huzursuzluğu, nefreti duyumsuyorsunuz.
            Berna Durmaz ilk iki kitabıyla öykücülüğümüzde kendisine yer açacağını gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder