Üçüncü Öyküler Serüveni
Neden bir öykü dergisi? Kendime ilk sorduğum soru buydu. Salim Şengil
Usta’nın “Seçilmiş Hikâyeler”i çıkarırken bu soruya verdiği yanıt neydi
acaba? “Düşler Öyküler”in ilk sayısındaki söyleşisinde nasıl da güzel
anlatıyordu “Seçilmiş Hikayeler”in çıkış serüvenini. Sevgili Mustafa Balel’in
1970’lerde Sivas’ta bir lise öğretmeni maaşıyla yedi sayı yaşattığı “Öykü”
dergisinin ilk sayısındaki çıkış yazısı yetişiyordu imdadıma. Şöyle diyordu
Mustafa Balel: “Yetişecek kuşakların gözlerini açar açmaz soluk alacakları
bir dünya, bir öykü dünyası yaratma kaygısı”, “küçük suların denizle bağlantı
kurmalarına yardımcı olma isteği”. Doğrusu bundan daha güzel
yanıtlayamazdım neden sorusunu. Katıldığım her toplantıda bu yanıtı verdim. Mustafa
Balel’in o döneme ilişkin anlattıkları hep düşündürdü beni; Sivas’ta, bir lise
öğretmeni maaşıyla 96 sayfalık bir öykü dergisi yayımlayabilmek, beş bin adet
basabilmek, dergiyi dağıtımcıya verebilmek... Derginin matbaaya götürülüp
getirilmesi için yapılan onca yolculuk da cabası. Şimdi bir lise öğretmeni
maaşıyla bütün bunları yapabilmek mümkün mü? 1980’lerin o karanlık
dönemlerinde, alçakgönüllü, samimi, üretken bir çabayla var edilen “Yaba
Öykü” nasıl unutulur. “Öykü yaşamdır diyoruz. Öykü insandan soyutlanabilir
mi? Öykü yaşamak olduğuna göre, bütün yoğunluğuyla yaşayacağız.” Öykü
yaşamdır diyen herkesle öyküce konuşabilmek için yola çıkmak!
Öykünün sürgün edildiği, dergilerde
yeterince yer almadığı, yayınevlerinin öykü kitaplarına fazla değer vermediği
bir dönemin ardından “öykü edebiyatımızın gereksinmelerine kendince bir
karşılık vermek için yola” çıkan “Adam Öykü” yeni bir dönemi
başlatıyordu. Öykü edebiyatımızın öykü dergilerine gereksinimi vardı. Hemen
ardından “öykücülüğümüzün gelişiminde öykü dergilerinin önemli işlevleri”
olacağını söyleyerek “Düşler Öyküler” dergisi yayımlandı. “Niçin bir
öykü dergisi, hatta niçin iki, üç, daha fazla öykü dergisi olmasın?”
diyordu çıkış yazısında. “Düşler Öyküler”in bu düşü gerçeğe dönüştü. Bir
başka düşü daha gerçekleştirdi “Düşler Öyküler”: Öykü Günleri.
Öykücülüğümüz için öykü dergileri kadar önemlidir öykü günleri. Ve öykü
günlerinin ardından bir düş daha gerçekleşti, 14 Şubat Dünya Öykü Günü.
“Fayton Öykü” ve “Üçüncü
Öyküler”, ilk sesi İzmit’ten verdi “Düşler Öyküler”in çağrısına.
Serüven 1997 yılında “Fayton Öykü” dergisinin yayımlanmasıyla
başlamıştı. Dostum Tülin Er’le yoğun bir emek harcayarak hazırladığımız “Fayton
Öykü” dergisinin, ne yazık ki bir takım anlaşmazlıklar yüzünden ömrü çok
kısa olmuştu. Ardından ben “Üçüncü Öyküler”e soyunmuştum.
Düşüncemi
Özcan Karabulut’a açtığımda nasıl heyecanlandığını çok iyi anımsıyorum.
Derginin ismini düşünmüştük birlikte, nasıl bir dergi olacağını konuşmuştuk.
İlk sayımızın öykülerine, çevirilerine Özcan Karabulut’un sayesinde
ulaşabilmiştik. İzmit’te “Fayton Öykü” dergisi olarak düzenlediğimiz Sabahattin
Ali Öykü Günleri’nde sunulan bildirileri de Sabahattin Ali dosyasının yazıları
olarak yayımlamıştık.
“Öykü gündemde” başlığını
atmıştık “Üçüncü Öyküler”in ilk sayısındaki çıkış yazısına. “Öykü
çağımıza en yakışan yazın türü. Parçalanmışlığımıza, gündelik ritmimize nasıl
da uygun düşüyor. Yaşamımızı karşılıyor. (...) Öykü, sağlam geleneğinin yol
göstericiliğini unutmadan, hem temellerini sorguluyor, hem de çıtayı daha da
yükseltmeye hazırlanıyor. Öykü gündemde!” Derginin kapağında “Yaz’ 98”
tarihi var.
1999
yılının 17 Ağustos’unda sadece binalarımızı değil ruhlarımızı da sarsan o büyük
sarsıntının bir gün öncesinde, 16 Ağustos’ta derginin beşinci sayısını matbaadan
almaya gitmiştik bir arkadaşımın arabasıyla. Akşamüstü getirip ertesi gün
dağıtmak üzere büroma koymuştuk. Kargoları yazıp gönderecek, abonelerin
postalarını hazırlayacaktık. O gece ömrümde bir daha yaşamak istemediğim bir
gece yaşadım. Sağ salim inebilmiştik evimizden ama tanıdıklarımız,
akrabalarımız, arkadaşlarımız vardı sağ salim olmayan. Enkazların başında
günler geçirdik, arkadaşlarımızı akrabalarımızı alelacele toprağa vermek
zorunda kaldık. Öylece, matbaadan geldiği gibi paketler halinde büroda kalan
dergilerle uğraşacak durumda değildik. İçeri giremiyorduk zaten. Günler sonra
cesaretlenip içeri girdiğimde duvarın dergilerin üzerine yıkıldığını görmüştüm.
Dergileri duvar yığınının altından çıkarıp kapı kenarına taşımıştım korka
korka. Kargoları, postaları haftalar sonra gönderebilmiştim. Bilgisayarımızı
bir arkadaşımızın işyerine taşıyıp yeni bir sayının hazırlıklarına da
başlamıştık. Haldun Taner dosyasının olacağı altıncı sayıyı hazırlıyorduk. O
sayıya bir de deprem dosyası hazırladık. Şimdi düşünüyorum da, deprem
günlerinin karamsarlığına, acılarına dayanıp yayımlayabildiğimiz,
dağıtabildiğimiz “Üçüncü Öyküler”i 2001 yılındaki ekonomik krize dayanamayıp
kapatmak zorunda kalışımız hüzün veriyor.
“Üçüncü
Öyküler”, her sayısında öykücülüğümüzün geleneğinde yer eden bir büyük usta
için dosya hazırladı. Sabahattin Ali, Ömer Seyfettin, Orhan Kemal, Memduh
Şevket Esendal, Refik Halit Karay, Haldun Taner, Sait Faik, Nezihe Meriç, Oktay
Akbal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Vüs’at O. Bener. Ayrıca her sayısında “Unutulmuş
Öykücüler”, “Öykü Serüvenleri”, “Dünya Öykücülüğünden” adlı bölümleri
hazırladı. Gelen öykülerle, yazılarla oluşturulan bir dergi değildi “Üçüncü
Öyküler”, hazırlanılan bir dergiydi. Dosyalar için yazılar isteniyor, Dünya
Öykücülüğü bölümü için çeviriler yaptırılıyor, öykü serüvenleri yazdırılıyor,
söyleşiler yapılıyordu.
“Üçüncü
Öyküler”in dokuzuncu ve onuncu sayılarında bir duyuru yapmıştık; Öykü
Yıllığı. Yayımlayabilmeyi çok isterdim ama tüm hazırlıklarımıza karşın
yayımlayamadık öykü yıllığını. Mehmet Güler, Fahrettin Demir, Emin Sami Arısoy
ve ben, 2000 yılına ilişkin öykü üzerine her şeyi doküman haline getirmiştik.
Yazılar istenmişti, yıllık değerlendirmeler yapılmıştı. Yıllığa girecek öyküler
belirlenmişti. Olmadı. “Üçüncü Öyküler” bu sözü yerine getiremedi, bir düş
olarak kaldı. Daha sonraları bir öykü yıllığı yayımlanmasının zamanı geldiğini
Sevgili Feridun Andaç dile getirdi yazılarında. İmge Öyküler öykü
yıllığını programına alıp önümüzdeki yıl yayımlayabilse ne güzel olur.
Onikinci
sayıya kadar yaşatabildik “Üçüncü Öyküler”i. Onikinci sayı için bir giriş
yazısı yazmam gerekiyordu ama, bu yazının son giriş yazısı olacağı düşüncesi
elimi yavaşlatıyordu. “Gelecek sayımızı yayımlayıp yayımlayamayacağımızı
bilmiyorum. Arkasında herhangi bir ekonomik gücün olmadığı, üstüne üstlük
İzmit’te yayımlanan bir öykü dergisinin şu yaşadığımız “krizler dönemi”nde
nasıl darbe üstüne darbe yediğini düşünmek zor olmasa gerek.” Derginin
kapağında “Güz’ 2001” tarihi var. Demek üç yıllık bir ömrü olmuş “Üçüncü
Öyküler”in. Derginin bu üç yıllık ömrü çok şey öğretti bana. Sinekten nasıl yağ
çıkarılacağını öğrendim örneğin. Sağdan soldan bulduğun çeki matbaaya ver,
dergiyi al. Tanıdıklarınla dergiyi dağıtmaya çalış. Abone yapmak için diller
dök. Kargoları hazırla, postaları hazırla, para buldukça gönder. Geri dönüşü
olmasa da en azından dağıtıldığını düşün, sevinmeye çalış. Dergicilikle uğraşan
herkesin bildiği sıkıntılardan pek bir farkı yok. Bütün bunların içinde gelecek
sayıyı oluşturmak için telefonlar aç. Yazılar iste. Gelen öyküleri değerlendir,
bir çoğunu yanıtla. Yazıları bilgisayara gir, çıktılarını al, düzeltmelerini
yap, sayfa düzenlemelerini yap, tekrar çıktı al, tekrar düzeltme yap... En son
halini matbaaya gönder, kısa bir süre için soluk al, sonra aynı heyecan ve
enerjiyle bir sonraki sayı için hazırlan.
“Üçüncü
Öyküler”in yaşamında iki isim daha var ki anmadan geçersem haksızlık etmiş
olurum: Emin Sami Arısoy ve Fahrettin Demir. Sevgili Emin Sami Arısoy Tıp
Fakültesi’nin nerdeyse tamamını dergimize abone yapmıştı. Tanıdıklarını devreye
sokup arka sayfamıza ilanlar almış, dağıtım için çabalamıştı. Fahrettin Demir
her sayının hazırlık aşamasında bizimle birlikte olmuştur. Öykülerin
seçilmesinden yanıtlanmasına, dosyaların hazırlanmasından düzeltmelerin
yapılmasına kadar pek çok işte emeği
vardır.
“Üçüncü
Öyküler”e omuz verenlere teşekkür etmek boynumun borcudur. Ama içlerinde sadece
teşekkür etmekle borcumu ödeyemeyeceğim insanlar da var: Bahriye Çeri, Ruşen
Hakkı, M.Sadık Aslankara, Mehmet Güler, Aysu Erden, Özcan Karabulut, Gürhan
Uçkan, Berkiz Berksoy, İ.Güven Kaya, Akın Sevinç, Adem Eryürük, Gülperi Sert.
“Üçüncü
Öyküler” taşralı(!) bir dergi olarak merkeze yaranmak gibi kaygıların,
hırsların içinde olmadı hiç. Öyküye hizmet etmek istedi sadece. Edebildiyse ne
mutlu. Kimseyi hedef göstermedi, kimseyi tehdit etmedi. Kişisel çekişmelerle,
kuyruk acılarıyla uğraşmadı. Kimseyle, hele hele kendi türündeki diğer
dergilerle yarışmaya kalkışmadı hiç. Kendi yağıyla kavrulan, alçakgönüllü bir
dergi oldu. İlkelerini hep korudu. Yayımlandığı süre içinde her türlü günah
bana aittir, ama lütfen, sevapları “Üçüncü Öyküler”in hanesine yazınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder