Oyun Tören Gösterim
Ayşın
Candan’ın “Yirminci Yüzyılda Öncü
Tiyatro” adlı kitabını 1994 yılında YKY’ deki ilk baskısı çıkar çıkmaz
almış ve altını çize çize, yutar gibi okumuştum. Avangart akımlar, politik tiyatro,
coşku tiyatrosu, öteki tiyatro gibi bölümleriyle beni sarsmış, tiyatro üzerine
yeni yeni kafa yormaya başlayan bir hevesli için müthiş kapılar aralamış,
farklı gözlerle bakabilmemi sağlamıştı. Hâlâ ara ara bölümlerini açıp okuduğum,
başvurduğum çok önemli bir kaynaktır. Kaynak olduğu kadar, sorular üretebilen, bakış
açılarımızı her seferinde yenileyebilen aşılamamış bir kitap. Pek çok yanlış
bilgiyi, birbirine karışan pek çok teatral kavramı, çağdaş tiyatrodaki modern
ve modern sonrası biçimsel arayışları yerli yerine oturtur. Bunu yaparken salt yazınbilimsel
açıdan yaklaşmaz. Yönetmenin ortaya çıkışından gerçeküstücülüğe, Piscator’dan
Brecht’e, Grotowski’den postmodern tiyatroya kadar bütün biçimsel yönelişlere,
özellikle sahne pratikleri açısından, yapılan gösteriler açısından, tiyatronun
eylemsel yönünü öne çıkararak yaklaşır. Yaşamını tiyatroyla bütünleyebilen
herkesin kitaplığında mutlaka bulunması gerektiğini düşünüyorum.
Ayşın Candan, makale, eleştiri ve
kuramsal yazılarını “Oyun Tören Gösterim”
adıyla bir kitapta topladı. Kitap, Norgunk Yayıncılık tarafından geçen yılın
sonunda yayınlandı. Kitaptaki yazılar, kitabın son yazısı dışında, sahne
olayına odaklanan, oyun sanatını eylemsel yanıyla ele alan yazılar. Ayşın
Candan, kitabın önsözünde sahne sanatlarının yazın sanatının vesayeti altında
görülmemesi gerektiğini söylüyor. Tiyatronun kuramsal yanına eğilenlerin
ağırlıklı olarak böyle bir bakışa yöneldikleri söylenebilir belki. Gene de bu
“vesayet altında” deyimine çok katılamıyorum. Tiyatro bir bütündür. Elbette
tiyatronun olmazsa olmaz öğeleri oyuncular ve seyircilerdir. Ama değil mi ki
dilin de ağırlığını hissettirdiği bir sanattan söz ediyoruz, öyleyse
yazınsallığı da barındırmasından doğal bir şey olamaz. Sadece ve sadece
yazınsal sanatlara indirgenmesinin büyük bir yanlış olduğu konusundaysa hiçbir
kuşku yok. Elbette ki, dram okunmak için değil, gösterilmek içindir.
Kitabın son yazısı olan “Türk Tiyatrosunda Oyunun Biçimsel
Özellikleri” adlı yazı dışındaki diğer yazılar sahne olayına odaklanmış
yazılar. Kitap üç bölüme ayrılıyor. “Kökler” adlı ilk bölümde performans ve
ritüel üzerine iki yazının ardından antik oyunların günümüz sahnelerinde
yorumlanmasına ilişkin bir yazı yer alıyor. Daha önce Sanat Dünyamız
dergisinden de aklımda kalmış bir yazıydı. Antik oyunların bugünün tiyatro
diliyle yorumlanmasına, bu yorumlamaların nasıl sorunlar barındırdığına ilişkin
güzel bir yazı. Antik oyunların bugüne söyleyecekleri daha çok söz var. Doğru bir
bakış açısı, iyi bir dramaturgi o oyunları rahatlıkla çağdaşımız kılabiliyor. Bu
bölümün son iki yazısı geleneksel tiyatromuza ilişkin. İlki “Köy Meydanından
Tiyatroya”, ikincisi ve gerçekten ilginç olanı “Sultan III. Selim’in Oyun ve
Hayal Dünyası.” III. Selim döneminin şenliklerindeki geleneksel gösteri
sanatlarına değiniyor yazı. Kaynaksa sır kâtibi Ahmet Efendi’nin “Rûznâme”si. Ahmet Efendi, III. Selim’in
tüm yaptıklarının resmi kaydını tutmuş. 18. Yüzyıl Osmanlı’sında sahne
sanatları nasıl farklılıklar barındırıyordu? Gösteri geleneğimizde,
genlerimizde neler var? Tiyatromuzun eylemsel yönünde, gösterimlerimizde,
sahnelemelerimizde pek izi sürülüp araştırılamamış, üstüne kafa yorulup
geliştirilememiş bir alan bu.
Kitabın ikinci bölümü “Sahne” adını
taşıyor. Bu bölümde Ayşın Candan, tiyatromuzun tarihine sahne yorumları
üzerinden yeni bir bakış getiriyor. Türk sahnelerinde Hamlet, Faust oyunlarının
ve gelişim yıllarında sahnelerimizde yorumlanan İbsen oyunlarının yorumlarını
ele alıyor. Bu açılım genişletilse ne iyi olur. Farklı bir tiyatro tarihi
yazılabilir. Sahnelemelerden hareketle yazılacak bir tiyatro tarihine
ihtiyacımız olduğunu düşündüm. Metin And tiyatro tarihimize ilişkin
kitaplarında hep bir bölüm ayırmıştır tiyatro topluluklarına, sahnelemelere.
Ama Ayşın Candan’ın yazıları oyunlara sahneleme deneyimleri ve biçimleri
üzerinden yaklaşıyor. Bu bölümün bir diğer yazısı “Mehmet Ulusoy Tiyatrosunun
Bütününe Bakış” adını taşıyor. Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz tiyatromuzun
en yaratıcı yönetmenlerinden biri olan Mehmet Ulusoy’un sahneleme
deneyimlerinin ele alındığı yazı belki de bir yönetmenin oyunlarına toplu bakış
olarak bir ilk. Biz hep yazarlarımızın oyunlarına toplu bakış yazıları okuruz.
Düşünüyorum da Muhsin Ertuğrul’dan başlanarak tiyatromuzda önemli oyunlara imza
atmış yönetmenlerimizin sahnelemelerine ilişkin böylesi değerlendirmeler nasıl
da gerekli. Yarının sahnelemelerine de çok şey kazandıracağı, yaratıcı
düşlerimizi, düşüncelerimizi kışkırtacağı kuşkusuz.
Kitabın üçüncü ve son bölümü “Kuram”
adını taşıyor. “Grotowski’nin Gizemi”, “Eugenio Barba ve Bizler”, “Politik
Tiyatro ve Geleceği” adlı ilk üç yazı gene sahneleme, gösterim deneyimlerine
odaklı yazılar. Özellikle politik tiyatro üzerine olan yazı politik tiyatronun
dünya tiyatrosundaki ve bizim tiyatromuzdaki yerini ele alıyor. Politik
tiyatro, tiyatro tarihi kadar eskiye götürülebilir mi? Tiyatro tarihini
toplumsal yapıların tarihinden, birey toplum ilişkilerinden soyutlayabilir
miyiz? Antik Yunan tiyatrosundan, Moliere’e, Shakespeare’den Brecht’e pek çok
oyun bizi politik sorunlarla yüzyüze bırakmaz mı? Sanat eleştireldir ve
usdışına güdümlü olamaz. Umutsuzluğu barındırmaz.
Kitabın son yazısı “Türk
Tiyatrosunda Oyunun Biçimsel Özellikleri”, sahne deneyimlerine değil tiyatronun
yazınsal yönüne ilişkin bir yazı. Tiyatromuzun oyunlarına Peter Szondi’nin dram
sanatına ilişkin düşüncelerinin ışığında yeniden bakış denemesi. Yazının hemen
başında bir dip not var ki özellikle ilgimi çekti; “Peter Szondi’nin bir türlü dilimize kazandırılamamış olan başyapıtı
Dram Kuramı…” deniliyor. Bu çeviri için daha fazla beklenmez umarım.
Dramatik yazınımızın başlangıcından bugüne nasıl bir gelişim çizgisi içinde
olduğuna ilişkin genel bir bakışın ardından dram sanatımızın kendine özgü
farklılığının sorgulanmasını isteyen kışkırtıcı bir yazı.
Ayşın Candan gerek bakış açısıyla,
gerek diliyle farklı bir kitaba imza atıyor. Kitaptaki deneme, eleştiri ve
kuram yazıları bizi tiyatronun tartışılan yönlerine, değişik pencerelerinden
bakmaya ve “bakış yeri”ni yeniden
düşünmeye sürükleyecek. Bu arada Norgunk yayınlarına da bu özenli baskı için
teşekkür etmek gerekiyor. Norgunk yayınlarının bütün kitaplarında aynı özeni
görebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder