TÜRK
TİYATROSUNDA KOMEDYANIN EVRİMİ
Uzun
yıllardır baskısı olmayan bir kitap var önümde, on yıl önce notlar alarak,
satır altlarını çize çize okuduğum, tiyatromuzun kuramsal çalışmaları içinde
çok özel yeri olduğunu düşündüğüm bir çalışma. Sevinç Sokullu’nun “Türk Tiyatrosunda Komedyanın Evrimi”. Böyle
bir çalışmanın her baskısı bittiğinde yayınlanması gerekiyor. Çünkü bir başvuru
kaynağı aynı zamanda bu çalışma. Türk tiyatrosunun geleneğinde, bütün
hücrelerinde var komedya. Yaptığımız işe kafa yormayı pek önemsemiyoruz
sanırım, oyuncusundan yönetmenine, yazarından dekor-kostümcüsüne kadar
tiyatronun düşünsel yanını hep hafifsiyoruz, eylemsel kısmında el yordamıyla ya
da usta çırak ilişkisiyle öğrendiklerimiz yetiveriyor. Güldürmeyi önemsiyoruz
ama gülmek, güldürmek üzerine ince eleyip sık dokumuyoruz, kaba güldürünün bile
özellikleri üstüne kafa yormuyoruz. Kimse kızmasın bana lütfen, çünkü eksiklik gün
gibi ortada… Tiyatro kuramımız üzerine en değerli kitapları hâlâ sadece sahaflardan
– o da zar zor – bulabiliyor olmamız bile yeterince düşündürücü olmalı. Sözüm
meclisten içeridir.
Mutlaka
okunması gereken, yüz sayfalık bir giriş bölümüyle başlıyor Sevinç Sokullu’nun
kitabı. Komik ve komedyaya ilişkin kavramların anlatılmasıyla, parodiden
ironiye, groteskten trajikomiğe pek çok farklı gülmece öğesi yerli yerine
oturuyor. Çağlar boyunca komedya anlayışlarının nasıl değişip geliştiğiyle
devam ediyor bölüm. Klasik komedya’dan absürd komedi anlayışına dek bütün
komedya anlayışları, tarihsel bakış açısına, neye, nasıl gülündüğüne dair sosyolojik
ve psikolojik yaklaşımlar da eklenerek anlatılıyor. Aristoteles’in komedyaya
karşı yaklaşımından, Bergson’un komedya anlayışına, Freud’un gülmeceye yönelik
ruhbilimsel çözümlemelerinden, Brecht’in yabancılaştırma etmenini kullanımına,
Bernard Shaw’a… Komedya türlerinin ayrıntılı tanıtımıyla kapanıyor giriş
bölümü. Sonraki bölümlere ilişkin bir hazırlık olduğu gibi tek başına da
önemsenerek okunacak bir bölüm bu.
Giriş
bölümünden sonra üç bölüme ayrılıyor kitap. Birinci bölüm “Geleneksel Tiyatro”,
ikinci bölüm “Batı Etkisiyle Oluşan Komedya”, üçüncü bölüm “Çağdaş Komedya”
adlarını taşıyor. Geleneksel tiyatromuzda gülmecenin yerini ele alan birinci
bölümde Karagöz ve Ortaoyunu ele alınıyor. Meddah çalışma dışında bırakılmış,
ama meddahın da gülmece öğelerini çeşitlendiren yönleri olduğunu düşünüyorum. Geleneksel
tiyatromuzda güldürünün, yergisel, grotesk, ironik ve fars güldürüleriyle
ortaya çıktığını söylüyor Sevinç Sokullu. Bu gülmece yöntemleri söz oyunları,
yanlış anlamalar, dil taklitleri, bedensel kusurlar gibi değişik kullanımlarla
oluşuyor. Bu oyunlarda güldürü kaba saba da olsa dünyasal olana dönük,
eğlendirici ve muziptir. Tam bir halk tiyatrosu olarak başlayan ve gelişen
geleneksel tiyatromuz dolaylı anlatıma, söze, benzetmelere, simgelere dayanması
ile gerçek bir komedya sanatı oluşturmuştur.
İkinci
bölümde ele alınan batı etkisindeki komedyamız geleneksel tiyatromuzdan farklı
bir doğrultuda gelişmiştir. Bu komedyalarda dramatik yapı doğrusal çizgide
oluşturulmuş, dolantıya ve kapalı biçim öğelerine yer verilmiştir. Geleneksel
tiyatronun açık biçim anlatımından, kendi içinde devinen parçalı yapısından,
ironik durumdan uzaklaşılmıştır. Batı etkisindeki Tanzimat ve Meşrutiyet
komedyası önemli adımlar atmasına rağmen kendi geleneğinden koptuğu ve batılı
anlamda dramı çok iyi kullanamadığı için yüzeysel bir eğlendiriciliğin ötesine
geçememiştir. Burada şunu mutlaka unutmamak gerekir ki, batılı anlamda dram sanatının
arkasında iki bin küsur yıllık bir gelenek varken Tanzimat tiyatrosu dram
sanatı adına her şeyi yoktan var etmek, öğrenmek zorunda kalmıştır.
Üçüncü
bölüm çağdaş komedya adıyla Cumhuriyet dönemi komedyasını sorgulamaktadır. İlk
yıllarda yüzeysellik sürüp gitmektedir. Bu dönem içersinde komedya, gülmeceye
aykırı bir alaya, taşlamaya, inandırıcılıktan uzak durumlara yer vermektedir. (Elbette
bu genellemeye uymayacağını düşündüğüm yazarlar da var, Müsahipzade Celal bu
yazarlardan biri. Müsahipzade Celal, oyunlarının zenginliği, renkliliği,
komedya anlayışı ile o dönem yazarlarından ayrılır.) 1940’lar, 50’lerden sonra
beliren yeni eğilimler komedyayı olması gerektiği yere taşıyacaktır. Gündelik
sorunlar, toplumsal içerik, ekonomik yapı, yetke sorunları oyunlarda yer almaya
başlar. Komedyanın bakış alanı aileden, dar çerçeveden çıkıp tüm toplumu
kapsayacak bir yapıya uzanır. Bu içerik değişimi biçimde de yeni denemeleri
beraberinde getirecektir. Batılı anlamda tiyatronun özelliklerini kullanan
komedya anlayışı geliştiği gibi, kendi geleneksel anlayışımızla çağdaş
tiyatroyu bağdaştıran komedya anlayışı da kendisine yer edinmeye başlamıştır.
Bugün çok farklı güldürme yöntemleri kullanılarak farklı türlerde komedyalar
yazılmaktadır artık.
Bununla birlikte komedyamızda
o toplumsal, siyasal, eleştirel gür kahkahanın azaldığını, sevinçli, içten
olmasına karşın baş eğmeyen, yaşama inancını yitirmeyen komedyanın eksildiğini
söylemek istiyorum. Gücünü sürekli tazeleyen, bireysel olana da, toplumsal
olana da sırtını dönmeyen, groteskten ironiye, parodiden kaba güldürüye dek her
gülmece olanağını bugünün sorunlarına karşı incelikle kullanan, korkmayan
komedyanın yeni bakışlarla, kışkırtan denemelerle yeniden üretilmesi gerekiyor.
Sevinç Sokullu’nun ve
Esen Çamurdan’ın kitaplarını okuyup komedya üzerine düşlerimizi,
düşüncelerimizi zorlamaya, yeniden sorgulamaya başlayabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder