30 Haziran 2014 Pazartesi

SAHAFTAN 4 - TÜRK TİYATROSUNDA KOMEDYANIN EVRİMİ



TÜRK TİYATROSUNDA KOMEDYANIN EVRİMİ

            Uzun yıllardır baskısı olmayan bir kitap var önümde, on yıl önce notlar alarak, satır altlarını çize çize okuduğum, tiyatromuzun kuramsal çalışmaları içinde çok özel yeri olduğunu düşündüğüm bir çalışma. Sevinç Sokullu’nun “Türk Tiyatrosunda Komedyanın Evrimi”. Böyle bir çalışmanın her baskısı bittiğinde yayınlanması gerekiyor. Çünkü bir başvuru kaynağı aynı zamanda bu çalışma. Türk tiyatrosunun geleneğinde, bütün hücrelerinde var komedya. Yaptığımız işe kafa yormayı pek önemsemiyoruz sanırım, oyuncusundan yönetmenine, yazarından dekor-kostümcüsüne kadar tiyatronun düşünsel yanını hep hafifsiyoruz, eylemsel kısmında el yordamıyla ya da usta çırak ilişkisiyle öğrendiklerimiz yetiveriyor. Güldürmeyi önemsiyoruz ama gülmek, güldürmek üzerine ince eleyip sık dokumuyoruz, kaba güldürünün bile özellikleri üstüne kafa yormuyoruz. Kimse kızmasın bana lütfen, çünkü eksiklik gün gibi ortada… Tiyatro kuramımız üzerine en değerli kitapları hâlâ sadece sahaflardan – o da zar zor – bulabiliyor olmamız bile yeterince düşündürücü olmalı. Sözüm meclisten içeridir.
            Mutlaka okunması gereken, yüz sayfalık bir giriş bölümüyle başlıyor Sevinç Sokullu’nun kitabı. Komik ve komedyaya ilişkin kavramların anlatılmasıyla, parodiden ironiye, groteskten trajikomiğe pek çok farklı gülmece öğesi yerli yerine oturuyor. Çağlar boyunca komedya anlayışlarının nasıl değişip geliştiğiyle devam ediyor bölüm. Klasik komedya’dan absürd komedi anlayışına dek bütün komedya anlayışları, tarihsel bakış açısına, neye, nasıl gülündüğüne dair sosyolojik ve psikolojik yaklaşımlar da eklenerek anlatılıyor. Aristoteles’in komedyaya karşı yaklaşımından, Bergson’un komedya anlayışına, Freud’un gülmeceye yönelik ruhbilimsel çözümlemelerinden, Brecht’in yabancılaştırma etmenini kullanımına, Bernard Shaw’a… Komedya türlerinin ayrıntılı tanıtımıyla kapanıyor giriş bölümü. Sonraki bölümlere ilişkin bir hazırlık olduğu gibi tek başına da önemsenerek okunacak bir bölüm bu.         
            Giriş bölümünden sonra üç bölüme ayrılıyor kitap. Birinci bölüm “Geleneksel Tiyatro”, ikinci bölüm “Batı Etkisiyle Oluşan Komedya”, üçüncü bölüm “Çağdaş Komedya” adlarını taşıyor. Geleneksel tiyatromuzda gülmecenin yerini ele alan birinci bölümde Karagöz ve Ortaoyunu ele alınıyor. Meddah çalışma dışında bırakılmış, ama meddahın da gülmece öğelerini çeşitlendiren yönleri olduğunu düşünüyorum. Geleneksel tiyatromuzda güldürünün, yergisel, grotesk, ironik ve fars güldürüleriyle ortaya çıktığını söylüyor Sevinç Sokullu. Bu gülmece yöntemleri söz oyunları, yanlış anlamalar, dil taklitleri, bedensel kusurlar gibi değişik kullanımlarla oluşuyor. Bu oyunlarda güldürü kaba saba da olsa dünyasal olana dönük, eğlendirici ve muziptir. Tam bir halk tiyatrosu olarak başlayan ve gelişen geleneksel tiyatromuz dolaylı anlatıma, söze, benzetmelere, simgelere dayanması ile gerçek bir komedya sanatı oluşturmuştur.
            İkinci bölümde ele alınan batı etkisindeki komedyamız geleneksel tiyatromuzdan farklı bir doğrultuda gelişmiştir. Bu komedyalarda dramatik yapı doğrusal çizgide oluşturulmuş, dolantıya ve kapalı biçim öğelerine yer verilmiştir. Geleneksel tiyatronun açık biçim anlatımından, kendi içinde devinen parçalı yapısından, ironik durumdan uzaklaşılmıştır. Batı etkisindeki Tanzimat ve Meşrutiyet komedyası önemli adımlar atmasına rağmen kendi geleneğinden koptuğu ve batılı anlamda dramı çok iyi kullanamadığı için yüzeysel bir eğlendiriciliğin ötesine geçememiştir. Burada şunu mutlaka unutmamak gerekir ki, batılı anlamda dram sanatının arkasında iki bin küsur yıllık bir gelenek varken Tanzimat tiyatrosu dram sanatı adına her şeyi yoktan var etmek, öğrenmek zorunda kalmıştır.
            Üçüncü bölüm çağdaş komedya adıyla Cumhuriyet dönemi komedyasını sorgulamaktadır. İlk yıllarda yüzeysellik sürüp gitmektedir. Bu dönem içersinde komedya, gülmeceye aykırı bir alaya, taşlamaya, inandırıcılıktan uzak durumlara yer vermektedir. (Elbette bu genellemeye uymayacağını düşündüğüm yazarlar da var, Müsahipzade Celal bu yazarlardan biri. Müsahipzade Celal, oyunlarının zenginliği, renkliliği, komedya anlayışı ile o dönem yazarlarından ayrılır.) 1940’lar, 50’lerden sonra beliren yeni eğilimler komedyayı olması gerektiği yere taşıyacaktır. Gündelik sorunlar, toplumsal içerik, ekonomik yapı, yetke sorunları oyunlarda yer almaya başlar. Komedyanın bakış alanı aileden, dar çerçeveden çıkıp tüm toplumu kapsayacak bir yapıya uzanır. Bu içerik değişimi biçimde de yeni denemeleri beraberinde getirecektir. Batılı anlamda tiyatronun özelliklerini kullanan komedya anlayışı geliştiği gibi, kendi geleneksel anlayışımızla çağdaş tiyatroyu bağdaştıran komedya anlayışı da kendisine yer edinmeye başlamıştır. Bugün çok farklı güldürme yöntemleri kullanılarak farklı türlerde komedyalar yazılmaktadır artık.
Bununla birlikte komedyamızda o toplumsal, siyasal, eleştirel gür kahkahanın azaldığını, sevinçli, içten olmasına karşın baş eğmeyen, yaşama inancını yitirmeyen komedyanın eksildiğini söylemek istiyorum. Gücünü sürekli tazeleyen, bireysel olana da, toplumsal olana da sırtını dönmeyen, groteskten ironiye, parodiden kaba güldürüye dek her gülmece olanağını bugünün sorunlarına karşı incelikle kullanan, korkmayan komedyanın yeni bakışlarla, kışkırtan denemelerle yeniden üretilmesi gerekiyor.

Sevinç Sokullu’nun ve Esen Çamurdan’ın kitaplarını okuyup komedya üzerine düşlerimizi, düşüncelerimizi zorlamaya, yeniden sorgulamaya başlayabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder